Damad Mehmed Ferid Paşa; Şura-yı Devlet azasından Seyyid Hasan Efendinin
oğlu olup, 1270/1853 yılında İstanbul'da dünyaya gelmiştir. Anca hemen
belirtelim ki pe derlerinin adının başında yer alan seyyid
kelimesinin, bizim anladığımız mânada Peygamberimiz Efendimizin (s.a.v)
ahfadı olan seyyidlerle bir alakası olmadığını merhum İbnül Emin Bey
değerli eserinin 2029. sh.de bize şu malumatı lütfetmiş; "Taymis
gazetesinde vefatından bahs edilirken mensubu olduğu ailenin esas
itibarıyla İsluven ve Karadağ köylerinden Poşasi Karyesinden olduğu ve
bu ailenin m. 17. asırda bir dereceye kadar hâizi ehemmiyet olduğu ve o
sırada islâmi-yeti kabul eylediği beyan edilmektedir. Karadağ
köylülerinden bir hristiyan ailenin müslim olması mümkün ise de:
"Karadağ
köylüsü nesranidir/Müslim olsa yine olmaz seyyid" beyitiyle aslı
hristiyan olan ailenin evlâd ve ahfadının seyyid olmasına bittabi imkân
yoktur." Demek suretiyle bir hakikatin ortaya çıkmasına vesile oluyor
merhum yazar Hasan İzzet Efendi; Kapdan-ı deryalardan Mahmud Paşa'nın
kethüdası şimdiki tâbir ile sekreteri Hacı Ahmed Efendinin oğludur ve
umulur ki seyyidlik lakabı bu hacılık münasebetiyle olmalıdır. Hasan
İzzet Efendi'nin Şuray-ı Devlet reisi ve eski sadrıazamlardan olan Arifî
Paşa tarafından siciline yazılan mütalaasında müsbet beyanlar
yazdırmıştır. Bu Hasan İzzet Efendi, SâdF nin Gülistan'ını Türkçeye
tercüme etmiştir.
Ferid Bey; gençlik yılarında hariciye mesleğine
intisab etmiştir. Paris, Berlin,Petersburg ve Londra
sefaretlerinde.kâtib-i sâni unvanıyla bulundu. Daha sonrada, Londra
elçilik başkâtibliğinden, Bombay başşehbenderliğine gönderilmek
istenmişsede kabul etmediğinden yollamak kabil olmadı.
Sultan
Abdülrnecid'in kızlarından Mediha Sultan'ın eşinin vefatı üzerine Sultan
Abdülhamid gönderdiği haber ile, kendisine bir zevç beğenmesini,
evlenmesi lâzım geldiğini hatır-latdı. Bu hatırlatmaya Mediha Sultan
acısının elan devam et-diğini, bir müddet geçmesi ricasında
bulunduğunda, padişah bu cevaba saygılı davrandı. Bir müddet daha
geçtiğinde ihtarını tekrarlatan padişah bu seferinde kendilerinin
beğendiği biri varsa işaret etmesini bu arzularının yerine
getirileceği-ninde teminatını vermiş oluyordu nede olsa anneler ayrıysa
da babalan aynı zât olan iki kardeşdi Mediha Sultan ve 2. Abdülhamid
hân. Fakat bir başka husus vardı ki o da, daha sonraları Osmanlı tahtına
oturacak olan Şehzade Mehmed Vahideddin ile Mediha Sultan, anneleri ve
babaları bir kardeştiler.
Rivayet olunur ki, Necip Paşa'nın
arkadaşlarından olan Mehmed Ferid Bey'i, Necip Paşanın cenazesinde
gördüğünde beğenen Mediha Sultan, bu beyle evlenmeğe müsaid bakacağını
bildiren haberi, padişaha ulaştırmış. Padişah da o sırada makam-ı
sadaretde bulunan Kıbrıslı Mehmed Kâmil Paşa'ya verdiği emirde işi
ayarlamasını emretmiş. Kâmil Paşa uzun araştırmalardan sonra iki namzet
bulduğunu, bunların birinin Süreyya Paşanın oğlu Şekib Bey, diğeriyse
Hasan İzzet Efendinin mahdumu Londra elçiliği başkâtibliğinden mazul
Mehmed Ferid Bey olduğunu, İstanbul'a getirtildiğinde hem
yakışıklılığına şahid olunduğu hem de terbiyesini pek güzel bulduğunu
bildirmişti. Şekib Bey'i ise, biraz terbiye bakımından nakıs bulduğu
ifadesini de, yazısına koymaktan çekinmemişti. Halbuki; ABD'de elçiliği
sırasında Şekib Bey'e başda reisicumhur Rouzvel.t olduğu halde bütün
siyasi mahfiller hayran kalmışlardı. Eğer Kâmil Paşa bu işi böyle
yaptıysa bunun sebebi Mediha Sultan'ın tercihinin Mehmed Ferid Bey'de
olduğunu bilmesinden doğabilir. Kâmil Paşa padişaha yazmış bulunduğu
tezkirede rütbei saniye mâlik Ferid Bey'in bir rütbe yükseltilmesini ve
Şura-yı Devlet azahğina tâyininide tavsiye etmekteydi.Târih olarak 1
7/r.ahir/1303-24/ocak/1886 gösterilmişti. Gelsin bir beyit bakalım
Damad'ın yakışıklılığına ithafen;
"Hiisnî tab'ı kâmile hayran
olur ehl-i hayâl Çeşrnî âlem görmemişdir böyle bir sahîb cemal"
Ferid
Bey'in otuz yaşından büyük kırk yaşından küçük olması hususuda Mediha
Sultanın yaşınında göz önüne alındığını gösterir.1861 doğumlu Sultan
Vahdeddin'den büyük olan Mediha Sultanhanım ile arada üç -beş yaş farkı
normal addetmek gerekir.
Sultan Hamid; sadrazamının tavsiyelerini
yerine getirdi ve izdivaç gerçekleşti. Mehmed Ferid Bey,
24/r.evvel/I306-29/kasım/1888 de vezaret ile taltif olundu. Bu terfi
Balta-Iimanında Mediha Sultan'ın yalısında, hayatını ferah fahur
yaşamakta olan Mehmed Ferid Paşa da bir acaib te'sir husule getirdi.
Birdenbire kendilerinde müthiş bir siyasi iktidar hissinin uyandığı
görüldü ve Abdülhamid gibi bir padişaha, karısını gönderen Damad Paşa,
Londra B.elçiliği görevini istemesi için ricada bulundurdu.
Tahmin
edeceğimiz gibi padişahın cevabı, Mediha Sultan'ı şaşkın, Damad Paşa'yı
ise bedbin etdiî Padişahın cevabı şöyleydi: "Hemşire! Orası mektep
değildir! Pek mühim bir se-faretdir. ümûr-u siyasiyyeye vukufu olanlar
tâyin olunur." demek suretiyle müracaatı ve hemşiresinin şefaatini
retederken, enişte bey ise bu cevabı ret münasebetiyle hayli gücendi bir
daha padişaha bayramlaşmaya gitmedi. Damad Ferid Paşa'nın bu boykotu,
taa meşrutiyetin yeniden ilânı oian 1908'e kadar sürdü. Bir çok yılını
münzevi olarak yalısında geçirdi. Meşrutiyetin ilânı, onu ayan
azalığına getiren bir fayda sağladı desek doğruyu söylemiş oluruz.
Damad
Mehmed Ferid Paşa; ülkede hüküm ferma olanın İttihad ve Terakki
Cemiyeti olduğunu görmesi, bu cemiyetin reislerine yaranabilmek
gayesiyle ve bunların muavenetiyle büyük bir makam yakalama arzusu bu
çetenin metdhine çalışmaya başlamasını getirdi.
Bu hususda Lütfİ
Simavî Bey; meşrutiyet bayramının ilk sene-i devriyesinde,
10/temmuz/1325-1909'da İttihatçı Cemiyetinin adına tertiplenmiş yemekli
toplantıda Ferid Paşadan şöyle bahsediyor: "Damad Ferid Paşa bu
ziyafetde geçmiş dönem siyasetine ve meşrutiyeti yeni den kurmak
hususunda İttihat ve Terakki fırkasının yaptığı fevkalâde hizmetine
dâir, uzun bir nutuk kıraat etdiği gibi meşrutiyetin ilânından sonra,
yâni 2. Abdülhamid taht-ı saltanatda iken Pera Palas otelinde bah-se
konu cemiyet ileri gelenlerinin şerefine verdiği bir ziyafetde daha
evvel hazırlamış olduğu nutku okuyarak, ittihat ve terakkiyi göklere
çıkarmıştı."
Lâkin yaptığı bu medihleri benimsemeyen, bunlara
iltifat etmeyen İttihatçılar daha sonra paşanın kötülemelerine ve
düşmanlıklarına mâruz kaldılar fakat bu arada da paşanın kumaşı ortaya
çıkmış oluyordu. Damad Ferid Paşa; Balkan harbinden sonra Bulgar, Yunan,
Sırp ve Karadağ'ın murah-haslarınında katılacağı ve Londra'da
toplanması karar altına alınmış konferansa, 3. murahhas olarak
seçilmekle beraber hemen ertesi günü Bah riye Nazır vekili Salih Paşa bu
murahhaslık ile görevlendirildi. Kâmil Paşa'ya, Ali Fuad (Türk-geldi)
mabeyn başkâtibi olarak meydana gelen değişikliği sorduğunda,Kâmil
Paşa'dan şu cevabı almış: "Ferid Paşa kanun-i esasî hükmüne göre hiç bir
sebeb ve bahane ile memâliki şahaneden yer terki caiz olamayacağından
ben gidersem arazi terkine hiç bir şekilde evet diyemem! Demiş
olmasından bu şartında kabil-i icra olamayacağına binaen, onun
vazifelendirilmesinden sarf-i nazar olundu."
Tabiiki diplomasi
mesleğinden böyle bir anlayışın yeri olmadığı açıktır. Diplomat geçinen
böyle vezir derecesinde bir zâtın değil ilk mektep talebesinin bile
ileri süremeyeceği bir saçmalık olduğundan, bu zâtın sadece siyasi
anlayış noksanlığından değil, aklının olup olmadığı söz konusu olur. Bu
ahvâle benzer hâlini Ahmed İzzet Paşa dönemin de de okuduğumuzu
hatırlarsak muhterem okurlarım Mehmed Ferid Paşanın davranış bozukluğu
içinde olduğunu daha iyi anla-nzlLütfi Simâvî Bey: ".Sultan Reşad'm
Sarayında Gördüklerim" adlı eserinde şu ifadeyi koymaktan kendini men
edememiş!
"Devletin mülkiyyet-i tammesi üzerine mütarekeyi
imzalatmaya muvaffak olamazsam, hemen bir harp gemisine binip doğruca
Londra'ya gidip İngiltere Kralı ile mülakat yapıp ve ben senin babanın
kadim dostu idim. Arzularımın kabulünü senden beklerim demek suretiyle
teklifimizi kabul ettiririm." düşüncesini ileri sürmesi şaşırtıcıdır.
Çünkü; İngiltere de Kral, bir nevi tasdik memurudur. İktidar tam
me'suliyetle hükümetdedir. Mevcud kralın babasının, dostu olduğunu
söylemek suretiyle mütareke imzalatacağını akıldan geçirmek o beynin,
akıl ile arasında bir küşayiş (açıklık) olduğunu akla getirir.
Ahmed
İzzet Paşa'da kendisine, Damad Ferid Paşa'ya deli demesinin doğru
olmadığını söyleyenlere verdiği cevap da; seneler evvel, Kâmil Paşa'nın
bu zâta deli dediğini hatırladım da, ondan söyledim! Demiş olduğu
anlatılır. Eski sadrıazam-İardan, Mareşal Ahmed İzzet Paşa anlatmış
olduğu şu anek-dotlada, Damad Paşa'nın bir çizgiden diğer çizgiye
gelişinin izahını yapacak anlatımı,ortaya koyar.
Mareşal diyor
ki: "Mehmed Ferid Paşa ayan meclisinde arkadaşımız idi. Efendimiz
kabine teşkilini bana tevcih ettiğinde heyet-i vükelâyı tamamlayabilmek
için çeşitli temaslar yapmaktaydım. Bu arada Ferid Paşa' ya da efendim,
bir ne-zaretide siz alsanız diye nezaket içinde beyanda bulundum.
Cevabı; "Aman efendim! Ben iş'de bulunmadım, bir koca nezareti nasıl
idare ederim" demek suretiyle temaruz etdi. Bunun üzerine Şuray-ı Devlet
riyasetini alınız orası nezaretler gibi değildir dediğini söyleyen
İzzet Paşaya, Damad Paşa şu cevabı verir: "Şuray-ı Dev leti hiç idare
edemem çünkü orada riyaset edecek zat, devletin kavanin ve nizamatma
vâksf olmalıdır, ben vâkıf değilim, reca ederim ısrar buyurmayınız"
cevabı üzerine İzzet Paşa, ben ısrar etmiyorum, arzu edersiniz diye
teklif etdim demek suretiyle anekdotu tamamlar.
Ahmed
Tevfikpaşazâde İsmail Hakkı Okday Bey'in "Sultan Vahideddin Mütareke
Gayyasında" adlı eserde 48. Sa~ rıifede, meknuz kalmış bir bombalama
vakasını bizlere naklediyor: "İzzet Paşa kabinesinin 4. günü
18/ekim/1918'de Cuma günü saat 11.30'da yedi uçaklı bir Ingliz filosu
tarafından İstanbul'un hayat ve hürriyetini tehdid eden hava akını
yapılmış, aynı gün öğleden sonra bu akın bir daha gerçekleştirilmiştir.
Bu saldırılarda elli kişi yaralanmış ve nice evler ve dükkânlar harab
olurken dördü bayan olmak üzere beş kişi şehid olmuştur. Çünkü bu
tayyareler uçuş yapmakla kalmamış şehrin meskûn semtlerinden olan Mahmud
Paşa civarına bombardıman yapmışlardır.
Bu bombardımanları ise
İstanbul'da yaşamakta olan İngiliz ve Amerikan kolonisi Dede Robert
Kolej müdürü İngiliz donanma kumandanını şu ifade ile takbih
etmişlerdir: 'İstanbul üzerine yapılan ve hiçbir askerî oe insani
sebebe dayanmayan hava akınlarına hemen son veriniz'. Bütün ömrü
yirmibeş günü geçmiyen İzzet Paşa kabinesi, bu kısacık iktidar
devrinde, şakağa dayanmış bir tabanca namlusu altında gibi kabul
ettirilen Mondros mütarekesinin olanca mesuliyetini omuzlarına
yüklenmiş ve ittihatçı paşaların kaçışı fiili de talihsiz sadrıazamın
günah defterine yazılmıştı." Demekte. Böylece bizim biyografların
bahsetmediği vakayı bir başka hatırat ile öğrenmek ue nakle muvaffak
olduk. Ahmed İzzet Paşanın bu oak'ada yapacağı ne olabilirdiki?
Öte
yandan Mareşal Franşe Despere'in bir cihangir azame-tiyle İstanbul'a
girişde beyaz atıyla bir Fâtih edası takınmasını kılıçtan keskin
kalemiyle gurur ciğerinin enkanlı damarına batırdığı kendine gel
müsekkini ile milletimizin ulvi hislerine tercüman olan Süleyman Nazif
Bey siyah çerçeve içine alınarak neşrolunmuş "Kara Gün" adlı dehşetengiz
makale-siyle en şarklı insan olarak bu küstah garplıyı terbiyeye davet
edişindeki cesaret ve inanç kuvveti devrin sadrıazamıntn önleyeceği bir
müsademe olamazdı.
O bakımdan son sözümüzün satırları arasında
okurumuza daha ne hadiseler olduğuna, istanbul'un mütareke hayatının
tam olarak kaleme alınmadığını ve asil insanlar uğradıkları zulümün
acısını ve haysiyet kırıcılığını sineye çekerek rûzi mahşerde
hesaplaşmak üzere ketum olmayı ve tası tarağı toplayıp ahirete göçü
tercih ettiler. Despere'ye yazılan makaleyi çeşitli menfi ifadeler
ekleyerek tercüme eden içimizde yüzyıllardır barınmış tatlısu frenklerı o
azamet budalasını öyle hâle getirdiler ki, herif 'yok edin bunu!' diye
bağırmaktan kendini alamadı. Nişantaşı'ndaki fakiranesinde aranarak
yakalanmasına çalışılan eski üâli, büyük edip, müdhiş şâir Süleyman
Nazif Bey, kuyruğu titrek olarak saklanma yerine kibre karşı kibir
sadakadır hadis-i nebevisine uygun hâl ile giyinip kuşanıp, Fransız
askerinin önüne gidip de buyrun aradığınız adam benim! Deme şecaati
devrin sadnazamınm biyografisiyle alakalı olmamakla beraber, böyle bir
yiğit ile hemâsır olmak başka bir güzelliktir ve bizde bu güzellik
bitinsin istedik.