Online-Bilgi Yardımı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Online-Bilgi Yardımı

Online-Bilgi | Uzun Soluklu Paylaşım
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Ahmed İzzet Paşanın Sadareti

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Teorim
Forum Admin
Teorim


Mesaj Sayısı : 540
Kayıt tarihi : 02/04/10
Nerden : Türkiye

Ahmed İzzet Paşanın Sadareti Empty
MesajKonu: Ahmed İzzet Paşanın Sadareti   Ahmed İzzet Paşanın Sadareti Icon_minitimeÇarş. Mayıs 19, 2010 10:26 am

Makam-ı sadarete gelen A. İzzet Paşa hz.leri kabinesini çok kısa
zamanda ve içlerinde eski rollerini oynamağa hazır­lanan cemiyetin bazı
kişilerininde yer aldığı surette teşkil ey­ledi. Bu durum da, bu
haydutlar cemiyetinin sağda solda saklanmış bulunmayı becerenlerin
te'sir ve telkininden kur-tulunmadiğını göstermektedir. Bunun da hikmeti
şurasıydı ki; bu kabinenin kurulması esnasında Talat, Enver, Cemâl ve
diğerleri henüz ülkeden kaçmamışlar saklandıkları mahaller­den
kendilerinin kaçmasını kolaylaştıracak kabine teşkiline vasıtalı.olarak
te'sir etmişlerdi.

Tatet Paşa ve kabinesinin istifası;
Bulgaristan'ın mütareke yapmak istemesinden, Avusturya-Macaristan'ında
iç karışık­lıklara duçar olması, Almanya ile İstanbul arasındaki tren
ulaşımının durdurulması hasebiyle, Osmanlı devleti de müta­reke
talebinde bulunmaktan başka çare kalmamasından doğmuştu. Zira Talat Paşa
ve kabinesi erkânı hayatlarını ve ümidlerini vede cemiyetlerinin
bekasını temin edebilmeyi beslemiş olsaydılar mütarekeyi çoktan
imzalamaya hazır olurlardı. Bu ümidi taşımamalarının eskiden beri ya biz
mah­voluruz veya mütareke ve sulh yapmayız doğrultusundaki
propogandalarıdır.

Bu propogandaya zıt hem de taban tabana zıt
olan müta­rekeyi imza etmek hareket-i merdanelerine(l) pek de uygun
düşmeyeceğinden bu günde hükümeti ellerinde tutmayı mü­nasip
gördüklerinden istifa yolunu seçerek, işin içinden çık­mayı tatbik
etmişlerdir. Halbuki İzzet Paşa kabinesi ittihatçı­larında yer aldığı
bir kabine olduğundan böyle göz boyaiayı-cılığma lüzum yoktu. Eğer
bunlar merdlik olsun diye yapılı­yorsa karagöz gibi perde arkasında
oynamağa ne lüzum var­dı. Ya mütarekeyi kabul etmezler veyahud Cavit
bey, Rauf bey ve İzzet Paşa vesaire kabine erkânı gibi cemiyetin ileri
gelenlerinden mürekkeb bir kabineye de bu işi yaptıramaz­lardı. Kendi
sözlerinin erleri olduklarını isbat için muharebe­ye devam ederlerdi.
Acaba neden böyle yapmadılar da, hempalarına mütareke imza ettirdiler?

Bu
sualimin cevabını tabii devletler tarafından yayımlana­cak beyaz, san,
kırmızı, mavi kitaplar gösterir ve belirtir. İşte bu suretle perde
altında oyun oynayan bu haydutlar Ahmed İzzet Paşa kabinesine müttefik
devletler tarafından teklif olu­nan şeraiti kabul ettiklerinden, dört
sene devam eden bu bü­yük savaşdan ülkemizi müthiş bir zarar ve manen
tükenecek derecede hurdaya çıkardılar.

Doğrusunu söylemek lâzım
gelirse on seneden beri padi­şahlık oyunu oynayan bu arsız ve yaramaz
çocuklardan da daha fazla ne beklenebilirdi? İzzet Paşa kabinesi
gönderdiği murahhaslarla müttefik devletleri tarafından mütarekenin
imzalanmasına vazifelendirilen İngiltere donanması kuman­danı Amiral
Galtrop cenaplarının yazıp düzenlediği mütareke ahkâmını hemen aynı
denilecek şekilde kabul ve 31/ekim/1918 tarihine rastlayan Perşembe günü
imza ettir­di.

Mütareke şartlarında Çanakkale ve Karadeniz
(İstanbul) boğazındaki mayın vetorpillerden temizlenmesi, kalelere
as­ker çıkarılması yazılı olduğundan; bunun gereği müttefik devletler
karaya asker çıkarıp, kaleleri işgale ve torpillerin toplattırılmasına
girişerek, Çanakkale boğazını giriş çıkışa uygun bir hâle koymağa başlar
başlamaz yukarıda söylendi­ği gibi İstanbulda bazı mahallede Goben
zırhlısında misafire-ten bulunan Talat Paşa, hempaları ile birlikte
İstinye koyunda bulunan adı geçen Goben zırhlısında toplanıp İngiliz
filosu­nun İstanbul limanına girmesinden önce bir Alman gemisiyle
Karadeniz yoluyla Rusya ve Almanya'ya firara ayak atmıştır. Mehmed
Selâhaddin Bey, Bildiklerim adlı kıymetli ifşaatlarla dolu eserinde
Talat Paşa İçin bu firar üzerine şunları ifade ediyor: "İstanbul'dan
firara muvaffak olan eski sadrazam Talat Paşayı pek eski tanıyanlardan
biri olarak hakkında bir kaç hususa temas etmek isterim. Talat; bundan
yirmi-yir-mibeş sene Önce kendisini tanıyanlarca kabul edildiği gibi,
muhabbet beslenecek bir şahıs, hoş sohbet ve çok nükte-dan, misafirsever
bilhassa hukuk tanır, arkadaşlığa layik ki­şilerin başında gelirdi.
Kuvvetli bir tahsil görmüş olmaması­na rağmen çok zeki bir gençdî.

Sultan
Abdülhamid'in, hâl felâketi günlerinde fransızca öğrenmeğe çalışmış ve
bu lisanı pek güzel konuşur olmuş idi. Cesaret sahibi ve müteşebbis
olduğundan idarî işlerdeki başarısı vardı. Talat; kibir ve azametden
uzak, arkadaşları hakkındaki muamelesi çokça ahbab ve dost kazanmasına
vesile olmuştu. Meşrutiyetin ilânından önce çok nâzik dav­ranışlar
gösterirdi. Ne varki cemiyete girdikten sonra pek fazla değişti. Eğer,
eski halini bu cemiyetlerde sahibi selahi-yet olduğunda devam
ettirebileydi bütün akranlarından ha­kikaten temiz ve ilerlemeye lâyik
bir genç olurdu.

Ne çâreki girmiş olduğu cemiyet herkesin ahlâk
ve dü­şüncesini zehirlediği gibi Talat'ın da ahlak ve davranışlarını
bozmuş adetâ kendisini bir cani hâline getir mistir. Gözleri­ni şöhret
hırsı bürüdügünden o sevdiğimiz ve beğendiğimiz Talat, bambaşka bir hâle
gelmiştir. Pek yazıkdır ki; bu ce­miyetlere katılan kimseler başka
türlü hâllere dalıp, insani­yet ve hukuku hatırlayamayıp, insanlıktan
uzaklaşıyorlardı. İşte Talat gibi ne yaptığını bilmez hâle geliyordu.

İttihad
cemiyetinin diğer reislerinin kaçma utancını uygu­lamalarını normal
saymayı kabullensek bile Talat'ın firarı akla hiç gelmezdi. Biz; Talat'ı
sözünde du-rur zannederdik çünkü Talat'ın devleti ya cemiyet kurtaracak
veya memle­ket cemiyetin elinde mahv olacak dediğini bilenlerden
oldu­ğumdan, on senedenberi felâketten felâkete sürükledikleri devleti
böyle çökertip yuvarladıkları batakdan kurtarmak veya büsbütün batırmak
şıklarından birini seçerek, hiç bir tarafa savuşmadan bu güzel iddiasını
âleme göstermeliydi. İttiha ve Terakki cemiyetiyle diğer cemiyetlerin
Osmanlı ül­kesinin reis-i ekberi ve eazımından olan Talat böy le firar
ediverince doğrusu bizleri de hayret ve şaşkınlık içinde bıra­kıyor.
Biz; Talat'da medeni cesaret görüyorduk. Böyle dav­ranış gösterenlerin
firara kalkışacağını hiç aklımıza getire­mezdik. Talat'ın bu umulmadık
kaçışı, hem kendisini nem­de elde tuttuğu ve tutturduğu cemiyetleri
öldürmüş ve Os­manlı ülkesinde bundan sonra bunlar için bir sosyal hayat
bırakmamıştır. Talat ve hempalarının kaçışları millet ve memleket için
teşekküre değer olsa gerektir. Eğer bunların ve dayandıkları kuvvetlerin
ülkemizde nâm ve nişanlan kal­sa idi hiç şüphe edilemez ki şimidiye
kadar işledikleri gü­nahların binkat fazlasını irtikâb ederler. Millet-i
mazlumeyi akıl ve fikre gelmiyen felâkete sevk eylerlerdi. Talat şahsı
itibariyle sevebildiğim bir kişiyse de, devlet ve millete yaptı­ğı
kötülükler yönünden şayân-ı nefretim olmuştur. Gerek bu kaçaklardan
gerek bu günde ülkede yaşamaya devam eden cemiyet üyeleri ve ileri
gelenleri eski rollerini yapmağa de­vam etmek istemeleri yakın da
cezalarını bulacağını gör­mek millete nasib olacakdir.

"Mar-ı
sırma dide'ye mevlâ güneş göstermesin"

Meşhur darbı meselince
haydutlar cemiyeti reisleri ve üyeleri gibisini Cenâb-ı Mevlâ bir daha
memleketimizde ic­raat yapmaya ve te'sirlerini göstermeye fırsat
vermesin. Bu mazlum milletede olanlardan ders almayı nâsib buyursun.
Bunların kendilerini bir daha aldatıp, kullanmalarına asla müsaade
etmemek üzere kararlı olmalıdırlar." demektedir.

Cihan savaşının
son devrelerinde galeyana başlayan efkâ­rı umûmiye Taiat ve
arkadaşlarının bu şekilde firarlarının vu-kubulması üzerine nefretleri
artmış ve gazetelerin rivayetine bakarsak Zât-ı Hazreti Hilâfetpenahi'de
İzzet Paşa'ya kabine­de ittihatçı görmek istemiyoruz beyan
buyurduklarını, İstan­bul'daki ittihatçı artıkları ne yapacaklarını
şaşırmış ve tered­düt içinde büyük bir telâş içinde debelenir hâle
düşmüşlerdir.

Bu vaziyet karşısında devlet işleri sekteye
uğramaya baş­ladı. İzzet Paşa kabinesi ahalideki düşüncenin galeyane
gel­mesiyle birden bire hedef hâlini aldı. Bir kıyam ve isyan ile
yıkilmaktansa is'tifa yolu ile bu işin içinden çıkmayı nefis ve
menfaatlerine uygun olur diye karar alıp çekilmeyi tercih
ey­lemişlerdir. Ahmed İzzet Paşa çok değerli bir devlet adamı, fenne çok
eğilimli fevkalâde bir asker olup, iktidar sahibi kimseler arasında
mümtaz bir mevkıide bulunmaktaydı. Bu zattan milletin daha çok başarılar
beklediği herkesin teslim ettiği hakikattendir. Sadareti ise
14/Ekim/1918'de başlamış ve sade ce 28 gün sürmüştür. Burdan da
anlaşılan olabilir ki,

İttihatçıların kapağı dışarı atabilmeleri
için teşkil ettirilmiş bir kabinedir. Hemen ilâve edelimki, Sultan
Vahideddin İzzet Pa­şaya sadareti teklif ettiğinde Paşa, 24 saat izin
istemiştir. Se­bebi ise, devrin meşhur tüccarlarından olan eniştesine
aldığı teklifi bildirmek, eğer işlerini tasfiye ederse sadareti kabul
edeceğini, işlerini tasfiyeyi kabullenmediği takdirde de göre­vi red
ettiğini bildirmek kararı aldığını söylediğinde, enişte bey, böyle
dürüst bir kaimbiradere sahip olmanın bahtiyarlığı içinde üç gün içinde
tasfiyeyi gerçekleştireceğini vaad etme­si üzerine Ahmed İzzet Paşa
görevi kabul ettiğini padişaha ertesi gün bildirmiştir. Bu vak'ayada
bakarsak, pek de geçici bir kabine kurmak üzere iş başı yaptığına
inanmak güçleşi­yor.

Devlet ve memlekete faydalı hizmetlerle
devlet gözündeki nâmını târih sayfalarında kayda muvaffak olması her
zaman takdire şayandır. Ancak İzzet Paşa nasıl oluyorda bu eşkıya ve
haydut çetesi reisleriyle bir araya gelip nasıl .olup da, bir zaman
ittihatçı hükümetin bahriye nazırı olduğunu harp es­nasında da, Rus
hududu kumandanlığında bulunmuş ve Anadolu vilayetlerinde ittihat ve
terakki cemiyeti tarafından yapılan zülüm ve cinayetlere müsamaha ile
bakmıştır. Ma­alesef Ahmed İzzet Paşa bu adamların her türlü emirlerine
uymuş düşünce ve gayelerine hizmet etmiştir. 3u canilerle bilittihad
hareket etmek hele şu son savaşda bunların arzusu üzere hizmet vermek
adetâ ittihadçıların büyük cinayetlerine iştirak demekti. Ahmed İzzet
Paşa bu ittihatçılara boyun eğ­mekle ve dediklerini yapmakla hareket
tarzı hiç bir mânaya yoramadığırnız hâllerdendir. Paşa'nın bunlarla
hiçbir ilişki sürdürmeyip ülkeyi bunların haydutluklarından
kurtaracağın: ümîd ediyorduk. Halbuki ortaya koyduğu icraat ve bu da
sırf ittihatçıların korunmasına imkân sağlamak için kabine kurmuş olduğu
zannı uyandı. Tabii bu apayrı bir acaiblikdi. Ni­hayetinde Ahmed İzzet
Paşa kabinesi istifaen inhilal edince, makam-ı sadarete de Londra
sefirimiz Ahmed Tevfik Pasa (Okday) hz.leri tâyin buyrulmuştur
ki,takvimler o gün ll/Kasım/1918'i göstermekte olup, 13/Ocak/1919'a
kadar, 2'ay,2'gün süren bir sadaret dönemi gerçekleşmiştir. Yeni bir
kabine ile Tevfik Paşa 13/Ocak'dan 4/Mart/1919'da Damad Mehmed Ferid
Paşa'ya bırakmak üzere 1 ay, 22 gün daha makam-ı sadaretde kalmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ahmed İzzet Paşanın Sadareti
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ahmed Tevfik Paşanın Sadareti

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Online-Bilgi Yardımı :: Eğitim-Öğretim :: Tarih-
Buraya geçin: