ANNESİNE YÖNELİK İFTİRALARA YANITLAR
İFTİRA :
******’ün Annesi Genelev Kadınıymış ve Annesinin Genelevden
Çıkarıldığına Dair Mahkeme Kararı Varmış (!)
YANITLAR
o Giriş
o Evli Bir Kadın Babalık Davası Açabilir mi?
o Mustafa Kemal Askeri Okula Girebilir miydi?
o Devletle Alay Ediyorlar !
o Osmanlıda Genelev Var mıydı ?
GİRİŞ
Türk'e ******'ü veren, en büyük Türk anası hakkında böyle bir konu
açıyor olmaktan üzüntü duyuyoruz. Bizi bağışlamasını diliyoruz.
Türkiye'de hurafelere dayalı düzen kurmak isteyenler, kendilerine taban
oluşturabilmek için din, ****** ve tarih ögelerini çarpıtarak
kullanırlar. Kişiyi; din ögesiyle "Ben Müslüman’sam laik olamam";
****** ögesiyle "Soyu sopu belli olmayan, bunca kötü özellikler taşıyan
birinin yaptıkları iyi olamaz"; tarih ögesiyle de "Ben Türk ulusundan
değil, İslam ümmetindenim." anlayışına getirmeye çalışırlar.
******’e ilişkin bütün olumlu duygu ve düşünceleri tersine çevirebilmek
için işe ******’ün annesinden başlarlar. O yüce kadına, kötü kadın
olduğu, genelevde çalıştığı iftirasını atarlar. Bu iftiralarını da 1990
yılında, sahte bir mahkeme kararıyla gerçekmiş gibi göstermek isterler.
Bu sahte mahkeme kararına göre; Zübeyde Hanım birlikte yaşadığı kişi
ölünce, ondan olan oğlu için babalık davası açmış, ölenin yakınları
itiraz etmiş, karısı olmadığını, genelevden odalık aldığını ve odalık
aldığında Zübeyde Hanım'ın 2 yaşında çocuk sahibi olduğunu bildirmişler.
Mahkeme de sözde geneleve sormuş, gelen yanıtta da Zübeyde Hanım'ın 19
Haziran 1881'de oğluyla birlikte geneleve girdiği, 11 Nisan 1882'de ölen
kişi tarafından genelevden çıkarıldığı belirtilmiş. Böyle olunca
mahkeme davanın reddine karar vermiş.
Bu iğrenç iftiracılara göre, bu karar dolayısıyla artık her şey o kadar
açık ki, hem de mahkeme kararıyla kanıtlı ki, Mustafa Kemal'in babası
belli değildir, annesi de kötü kadındır.
Dünya dillerindeki hiçbir sıfatla anlatılamayacak bu iğrenç iftiranın
yanıtlarına geçmeden, Türkiye'nin geldiği durumu görelim. Bu sahte
belge, 1990'da, Almanya'dan, Siirt'ten, Bitlis'ten çeşitli adreslere
postalanıyor. En acısı da, Milli Eğitim Bakanlığı'nda çoğaltılıyor
(Personel Genel Müdürlüğünün bir şefi tarafından) ve Meclis'te
milletvekillerinin posta kutularına dahi atılabiliyor (23 Şubat
1994)(1).