Online-Bilgi Yardımı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Online-Bilgi Yardımı

Online-Bilgi | Uzun Soluklu Paylaşım
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 ****** Nasıl Öldürüldü ?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Teorim
Forum Admin
Teorim


Mesaj Sayısı : 540
Kayıt tarihi : 02/04/10
Nerden : Türkiye

Atatürk Nasıl Öldürüldü ? Empty
MesajKonu: ****** Nasıl Öldürüldü ?   Atatürk Nasıl Öldürüldü ? Icon_minitimePerş. Mayıs 20, 2010 7:40 pm

Not: Bu
etkileşimde ******'ün ölümüne dair tüm veriler bulunmaktadır. 5N 1K
yöntemiyle ve araştırma ilkelerine uygun olarak ele alınmıştır!

Agoni adlı kitaptan yararlanılmıştır. Ogün Deli'ye
saygılarımı sunuyorum!

******'ün ölümü üzerine hiç bu kadar detaylı, bu kadar
açık belgeler halka verilmedi.

Açık belgelerle ******'ün ölümünün sır perdesi...
******
sirozdan mı öldü ? Yoksa sanıldığının aksine farklı sebeplerden mi ?
Bunu bu yazımızda öğreneceğiz. Üzücü ama gerçek bir yazıda...

Bölüm 1
******
fani hayata veda edip gidiyor, herkes ellerini kavuşturmuş, büyük bir
acz içinde duruyor, kimsenin elinden bir şey gelmiyordu...

İşte son
fotoğraflarından birisi sol altta, Ekim 1938 'de ******'ün isteğiyle
çekilmiştir.

******
artık karaciğersiz bir insan gibi büzüşmüş, karnı davul büyüklüğünde
seyir etmişti. Bazı günler Yatına giderdi bir çocuk mutlu olmayı
beklercesine oda orada öylece yatar ve içinden '' keşke iyileşsem '' der
gibiydi..Sağ altta

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
******'ün
yanında onlarca emir kolu vardı. ******'ün tek dayanakları onlardı.
Kimse yanına koyulmazdı. Doktorları ******'ü iyileştirmek için
ellerinden geleni yapmışlardı...

******'ü
geç teşhisten yolcu eden doktorlardan bahsediyoruz...

Ama
onlarında ellerinden bir şey gelmiyordu. Belki de onu yolcu edenler
doktorlar değildi?

Belki de
****** siroz denen o mendebur hastalıktan ölmemişti? İşte olay burada
başlıyor ya!


******'ün Doktorları...
******ün
tedavisinde sorumlu olan doktorlar müdavi ve müşavir olmak kaydıyla 2
çeşite ayrılıyordu. Müdavi doktorları Prof Dr. Neşet Ömer İrdelp, Prof
Dr. Nigad Reşad Belgerdi. Müşavir doktorlarıda 5 hekimden oluşmaktaydı.
Müdavi hekimler ******ün sağlık durumunu zamanı zamanına takip
edenlerdi. Müşavirler ise Gerekli zamanlarda tedavi eden hekimlerdi.

******'ün
Hastalığı...

******
1916 yılında Akciğer iltihabıyla yatağa düşüyor, 1918'de böbrek
rahatsızlığıyla hastalanıyor, 1919'da Şişlideki evinde kulak
ragatsızlığı baş gösteriyor. 1921 yılında ******ün sol yanağında çıban
çıkıyor. 1921 yılında Ata binerken 3 kaburgası kırılıyor. 1923 yılında
bilindiği gibi ufak - tefek kalp rahatsızlıkları geçiriyor. 1936 Kasım
ayında üşütme olayı geçiriyor. Asıl öldürücü hastalık 1936 Sonunda
başlıyor...

Son
dokuz saat... Koca bir tarih göçüyor bu diyardan...

10 Kasım
1938 Perşembe saat: 00:05'te sonda ile 140 cc'lik idrar boşaltıldı.
Saat 02,00'de yarım balon oksijen verildi. Saat 02,45'te 1.cc'lik Huile
de Camphree şırınga edildi. Saat 3,30'da koltuk altından ateşi
alındı(Ateşi normaldi) Aralıklarla oksijen verimi devam etti. Saat
06,25'te solunum yüzeyselleşti ve hırıltı azaldı. Saat 07,45'te 37,7 cc,
nabız 124 olarak kaydedildi. Saat 8.00 glikozlu serum verildi. Saat
8.00'i geçerken ******'ün yüzü daha da soldu. Sapsarı oldu. Ve birden
gırtlağından '' Hi, Hi, Hi...'' diye sesler çıkmaya başladı. Bu sırada
oradaki doktorlardan Kamil Berk gözleri yaşlı ve eli karyolaya dayalı
olarak diğer elindeki ıslatılmış pamukla ******ün ağzına su verme
çabasındaydı. Prof. Dr. Süreyya Hidayet ile Dr. Abravaya Marmaralı,
tabanla ilgili refleksleri kontrol etmektedit. Saat: 8,05'te 1 cc Huile
Camphree ve 500 cc glikozlu serum yapıldı. Saat: 08,25'te toplar damar
için 1/8mgr ouabaine şırınga edildi. Saat 8,30 da 500 cclik glikozlu
serum tekrarlandı. Saat 09,00... Nabız 130... soluk alıp verme
34...******ün gözleri kapalı ğöğsü sık sık inip çıkmakta. Başta
bulunduğu oda olmak üzere, bütün dolmabahçe sarayı derin bir sessizlik
içinde...

Saat
09,05, ****** birden gözlerini açtı, başını sert bir hareketle sağ
tarafa çevirdikten sonra tekrar önceki durumuna getirdi. Son nöbet
defterine şu yazıldı:

Saat:
09,05 vefat etmişlerdir...

Hastalığın teşhisi nasıl yapıldı? Kim yaptı?
******e
ilk teşhisi koyan Prof. Dr. Nihat Reşat Belgerdir.

''******
geceyi teram oteldeki apartmanında geçirdi. Ertesi sabah otelde,
kendine mahsus olarak yaptırılan banyo dairesine girdi ve beni
çağırdılar. Şikayetlerini bana bildirdi. Kaşıntıya çare bulmasını
istiyordu''

Doktor
******ü teşhis eder. ****** ''kaşınıyı buldunuzmu nedir?'' diye sorar.
Doktor, evet efendim. Kaşıntınızın tek nedeni karaciğer
rahatsızlığıdır. Karaciğeriniz sertleşmiş ve biraz büyümüştür. ******
birden şaşkına döndü..Ama ne çare...Her doktor farklı teşhis koyuyordu.
Kimine göre ise Karınca ısırmasıdır...

******, gerçekten alkole bağlı sirozdan mı ölmüştür?
Bu
konudaki en büyük eksiklik ****** otopsisinin yapılmamaış olmasıdır.
Uzun yıllar görev yapan doktorlar bile bunun alkoldenmi olduğunu
kestiremiyorlardı.

******'ün ölümüne yönelik iftiralar
tümüyle deli saçmasıdır. Diğer iftira, yalan, uydurmalarında olduğu gibi
ciddiye alınacak yanı yoktur.

Biz, ana amaç
olarak, bu saçmalıklara yanıt vermeyi değil, sözü edilen konularda
bilgilendirmeyi esas alıyoruz. Kişiler; doğrularla, gerçeklerle
donatılsın ki bu saçmalara kapılmasın diyoruz. ****** tarafından bedava
kazanç yolları kapatılan din tacirlerinin tabanı haline gelinmesin
istiyoruz.


Bölüm
2

******'ün Ölümü Alkolden mi? (Bu
bölüm diğerlerine oranla daha detaylıdır. Lütfen sıkılmadan okuyunuz)
******
düşmanları, ******'ün ölümünü alkole bağlarlar, içki içtiği için siroz
hastalığına tutulduğunu ve içkiden öldüğünü işlerler. Amaçları; İslam
dinine göre içilmemesi gereken alkollü içkiyi ******'ün içtiğini,
dolayısıyla iyi insan olmadığına ve sonucunda da bunun karşılığını
ölümle bulunduğuna inandırmak, böylece ****** düşmanlığı
yaratabilmektir.

Dinden
geçinenler ****** düşmanlığı yaratmak için, O'nun ölümünü bu şekilde
işlerlerken, diğer yurttaşlar da bilgi eksikliğinden ve bu konunun
yeterince işlenmemesinden dolayı, genelde bu şekilde; ****** alkolden
ölmüştür şeklinde; bilirler. Bu nedenle, konunun ayrıntılı ele alınması
ihtiyacı vardır.

******'ün
ölüm sebebi, otopsi yapılmasına gerek olmadığına yönelik düzenlenen
raporda şöyle belirtilir:

"...
******'ün vefatına sebep olan müzmin karaciğer hastalığı 'cirrhose
ascitogene' tabii seyrinde devam ederek karaciğer büyük kifayetsizliğine
bağlı derin koma ile husule geldiği ittifakla tesbit
edilmiş(tir)..."(karın içinde sıvı, asit toplanması)

Ölüm
raporunda ise hastalığın teşhisi şöyledir:

"...
hastalığın bir 'hepatite sclerocongestive ethylique' olduğu tesbit
edilmiştir..."(alkolle ilişkili karaciğer iltihabı)

Birinci
raporda ölümün "cirrhose ascitogene" (karın içinde sıvı, asit
toplanması)'ndan meydana geldiği; ikinci raporda da hastalığın "hepatite
sclerocongestive ethylique" (alkolle ilişkili karaciğer iltihabı)
olduğu belirtilmektedir. İkinci raporda siroz hastalığı alkolle
ilişkilendirilmektedir. Ölüm raporunda böyle denilince, ölümün alkolle
ilişkilendirilmesi yaygın kanı haline gelmiştir. Oysa bugün, tıbbın
ulaştığı düzey içinde, konunun uzmanları, biobsi yapılmadan, bazı tıbbi
tahliller yapılmadan böyle bir kanıya varılamayacağı görüşündedirler.
Ayrıca siroz, alkolden de olmuş olabilir, sirozu meydana getiren diğer
nedenlerle de olmuş olabilir; bugün bu konuda kesin bir yargıya varmak
mümkün değildir; bir karar spekülasyon olur; kanısındadırlar.

******'e biopsi yapılmamış, otopsi de yapılmamıştır.
Sirozun nedenini belirlemek
için bugün
gerekli görülen tahliller o günlerde bilinmemektedir.

O halde sirozu alkole bağlama, tamamen, siroz konusundaki
genel bilgiden ve ******'ün alkol almasından yola çıkılarak yapılan
varsayımdan kaynaklanmaktadır. Yani tıbbi bir sonuç değildir, sadece
gerekli tıbbi tahliller yapılmadan varılan bir sanıdır.

Bunun
bir sanı olduğunu, karar olmadığını, bu konuda ölümünden önce de değişik
görüşlerin ortaya çıkmış olduğunu, 3 Ağustos 1938 tarihli bir
konsültasyon raporunda görüyoruz. Raporun konuyla ilgili maddeleri:

"1.
******'te bir siroz vardır. Asit yapmış, biraz süb-ikter (gözde
sarılık) meydana getirmiştir.

2. Bunun
esaslı nedeni alkoldür.

3.
Evvelden ******'ün çektiği malaryanın (sıtma, ki ****** 2 kez sıtma
geçirir) bir tesiri olmadığını katiyetle (kesinlikle) söylemek mümkün
değildir...

6...
Eppinger'in (yabancı doktor), hepatit sirozu cay-ı sualdir (tartışmaya
değerdir)"

Görüldüğü
gibi sadece bir raporda sirozun nedeni üzerine 3 ayrı görüş var.
Birinci görüş alkolden, ikinci görüş sıtmadan, üçüncü görüş hepatit
virüslerinden.

******'ün
hastalığını konu alan kaynakların incelenmesinden, Türk doktorlarının
sirozu alkole bağladıkları, yabancı doktorların ise konuya farklı
yaklaştıkları görülmektedir. Yabancı doktorların iki ayrı yaklaşımını 3
Ağustos 1938 tarihli konsültasyon raporunda gördük. Şimdi bir başkasını
verelim
.

******'ün
muayene ve tedavisi için dört kez getirilen Fransız Prof. Dr. Fissenger
ise şöyle diyor:

"Bu
hastalığın sırf içkiden geldiği yolundaki düşünce doğru değildir. Benim,
Fas, Tunus ve Cezayir'den gelen birçok müslüman hastalarım var ki,
ömürlerinde ağızlarına herhangi ispirtolu bir içki koymamışlardır
Dolayısıyla hastalığın daha başka ve önemli sebepleri olduğunu kabul
etmek lazımdır. Bence bunlar arasında özellikle dengesiz beslenme tarzı
ve devamlı kabızlık gibi sebepler başlı başına yer tutmaktadırlar"

Bu
açıklamadan sonra daha önce üç olan siroz nedeni aynı hasta için 4'e
çıkıyor; alkol, sıtma, hepatit virüslerinin yanına bir de dengesiz
beslenme ekleniyor.

Hastalık
nedeni bunlardan hangisi veya hangileridir? Bu konuda zamanında bir
tıbbi inceleme yapılmadığı için bugün söylenecek her şey havada
kalacaktır. Tıbbi bir dayanağı olmayacaktır. Bu nedenle ölüm
raporunda,sirozun alkolle ilişkilendirilmesini bir varsayım olarak
görmüştük.

Klinik
tanı alanındaki bu belirsizlikler nedeniyle ****** gibi bir kişiye,
ölümünden sonra otopsi yapılarak kesin bir teşhis konmaması, bugün bir
eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır.

Günümüzdeki
tıp, karaciğer sirozunun pek çok nedeninin yanında başlıca sebebinin
dengesiz beslenme olduğunu ve alkollü içkilerin, o da bazı hastalarda,
sadece hastalığı hızlandırdığını ortaya koymuştur.

Bu
bilgiler doğrultusunda konuyu irdeleyelim. ******'ün siroz hastalığına
sebep olarak gösterilen dört ayrı nedenin dördü de ******'te vardır.

Sıtma:
İki kez sıtmaya tutulur. Biri çocukluğunda, biri Mayıs 1919'da
Samsun'da.

Hepatit
virüsleri: Daha çok diş tedavisi sırasında kapıldığı bilinir. ******;
birçok diş tedavisi yaptırmış, diş çektirmiş, üç altın diş taktırmış ve
sonunda üst damak protezi yaptırmış, bir kişidir. Bunların birisinde
hepatit virüsü kapma olasılığı, o günkü koşulları düşündüğümüzde çok
yüksektir.

Dengesiz
beslenme: ******, askeri yaşamında özellikle 12 yıllık savaş
ortamındaki yaşamında bulduğunu yemiş ve buldukça yemiştir.
Cumhurbaşkanlığı döneminde de disiplinli yemek düzeni yoktur. Sabah
kahvaltısı yapmaz, yalnız bir kahve ile sigara içer. Öğleyin çoğu kez
yemek yerine sadece bir dilim ekmekle ayran veya limonata içer. Akşam
yemeğini düzenli yer. Ancak dengeli beslenmiş olduğunu söylemek zordur.

Alkollü
içki: İçki içer. Gündüz içmez, akşam sofralarında küçük rakının (35 cl.)
yarısını içer, sürekli içici değildir, ciddi konuların görüşüleceği
sofralarda ve önemli devlet işlerinin yürütüldüğü günlerde içmez.

Bu
durumda siroz nedeni bunlardan hangisidir? Sıtma mı, hepatit virüsleri
mi, dengesiz beslenme mi, alkol mü? Yoksa dördü de birden mi? Bugün için
sirozun gerçek nedenine ulaşmak pek mümkün görülmüyor.

Dolayısıyla
******'ün ölümü alkolden olmuştur demek doğru değildir, gerçekçi
değildir. ******'ün ölümü sirozdandır ama siroz nedeni alkol değildir.
Nedenini bir tıp adamının görüşü ile açıklamayalım.

Prof.
Dr. Utkan Kocatürk'ün Görüşü:

Prof.
Dr. Kocatürk, Kaynakçalı ****** Günlüğü'nün son baskısında, konumuzla
ilgili bilinmeyen bir raporu ortaya çıkarır ve orijinalini de verir.
Rapor 08 Eylül 1938 tarihli; Dr. Nihat Reşat Belger, Prof. Dr. Neşet
Ömer İrdelp ve Prof. Dr. Fiessinger tarafından düzenlenmiştir.

Prof.
Dr. Kocatürk, raporda iki cümleye dikkat çeker ve bir tıp adamı olarak
bunların yorumunu yapar.

Raporda ön
plana çıkarılan cümleler:

"... Bu
vakada 'Laennec' tipinde bir skleröz hepatit söz konusu olamaz. Fakat
söz konusu olan 'Hanot ve Gilbert' tipinde bir hipertrofi şeklidir."

"Prof.
Dr. Fiessinger söz konusu rapora ayrıca şu notu koymuştur:

'Teşhis,
Mart ayında formüle edilen teşhistir: Hepatite Sclereuse
hypertrophique, type Hanot et Gilbert'."

Prof. Dr.
Kocatürk'ün yorumu:

"Bugüne
kadar bilinmeyen bu rapor, ******'e 07 Eylül 1938'de yapılan karın
ponksiyonundan (su alınması) bir gün sonraki muayene bulgularına
dayanılarak düzenlenmişti. Karaciğerin küçülmeyip, yine Mart ayındaki
muayenede belirlenen büyüklüğü koruması ve üzerinin pürtüksüz oluşu,
Prof. Dr. Neşet Ömer (İrdelp) ile Dr. Nihat Reşat Belger'i de alkole
bağlı atrofik siroz tanısından bir ölçüde uzaklaştırıp Prof. Dr.
Fiessinger'in ileri sürdüğü hipertrofik siroz tanısını kabule yönelttiği
anlaşılıyor. Tıp dilinde 'Laennec tipi skleröz hepatit' alkole bağlı
siroz demektir; 'Hanot ve Gilbert tipi skleröz hipertrofik hepatit' ise
safra yollarındaki kronik tıkanma sonucu gelişen siroz (biliyer siroz)
anlamını taşır.

Prof.
Dr. Fiessinger, söz konusu rapora özel olarak kaydettiği notta 'Teşhis,
Mart ayında formüle edilen teşhistir: Hanot ve Gilbert tipi skleröz
hipertrofik hepatit' ifadesine yer verdiğine göre, Mart ayındaki ilk
teşhisinde de ******'teki siroz şeklinin alkole bağlı olmadığını
düşündüğünü göstermektedir.

Prof.
Dr. Fiessinger'in gerek Mart ayındaki muayenesinde, gerekse 08 Eylül
1938 tarihli raporda yer alan bu tanısına rağmen, sürekli ve danışman
hekimler tarafından 10 Kasım 1938 tarihinde düzenlenen '******'ün Ölüm
Raporu'nda, mevcut sirozun alkole bağlı bulunduğunu ve Prof. Dr.
Fiessinger'in de bu görüşte olduğunu(!) belirtmek üzere '... Mart
başlarında Paris'ten çağrılan Prof. Dr. Fiessinger ile Prof. Dr. Neşet
Ömer İrdelp arasında Ankara'da bir tıbbi danışma daha yapılarak büyük
bir karaciğer ve büyükçe bir dalak bir kere daha müşahade edilmiş ve
aynı teşhis konularak, hastalığın bir 'hepatite sclerocongestive
ethylique' olduğu cümlesine yer verilmiştir."

Prof.
Dr. Kocatürk bu yorumunda, Türk hekimlerince düzenlenen 10 Kasım 1938
tarihli "Ölüm Raporu"nda, sirozun alkole bağlı olduğu tanısına Prof. Dr.
Fiessinger'in de ortak edilmesini nazik şekilde haklı olarak
eleştiriyor. Ortaya koyduğu rapor ve yaptığı yorum ile sirozun alkole
dayalı olmadığını açıklığa kavuşturuyor.

Kendileri
ile yaptığım görüşmede edindiğim bir bilgi ile konuyu sonuçlandıralım.
"Alkole bağlı sirozda karaciğer küçülür, diğer nedenlere bağlı sirozda
karaciğer büyür ve büyüklüğünü korur." ******'ün ilk muayene
raporlarında ciğerin büyüdüğü, son raporlarda, 08 Eylül tarihli raporda
olduğu gibi, ciğerin büyüklüğünü sürdürdüğü, küçülmediği
belirtilmektedir.


Dolayısıyla ******'ün sirozu, alkole bağlı bir siroz
değildir. Çünkü karaciğeri büyümüştür. Ölümü sirozdandır ama sirozu
alkolden değildir. Ölümü alkolden olmamıştır.


Bu bölüme kadar ******'ün ölümü üzerine konuştuk, neden
öldü, neydi hastalığı, detaylarıyla verdik. Peki ****** ya öldürülmek
istendiyse... Kesinleşen tek şey ******ün alkolden ölmediğidir!

Sır
perdesini şimdi aralıyoruz...

Bölüm 3
******'ün
Ölümündeki Sır Perdesi

******
acaba Masonlarca mı öldürüldü?
****** bilindiği gibi İttihat ve Terakki partisinde
bulunuyordu. Bu dönemler içerisinde dönmeler ve masonlarla sık sık
karşılaşmıştır. ******'e Anadolu'da ki bazı kimseler ciddi bir tavırla
''mason'' ünavını koyuyorlardı. ****** masonlukla ilgili hiç
konuşmazdı. ****** 1935'lerde telgraf üstüne telgraflar alıyordu.
Masonlar ******'e hoşgörülerini sunuyorlardı. ****** daha sonra bu
masonların taksimat ve ahvaline ilişkin bilgileri halk partisine vererek
kapanmasına dalalet etmesini istiyordu. ****** 2 şeyi sevmezdi bu
konuda... Biri masonlar, diğeri dönmelerdi... Çünkü masonluk Yahudi
tarikatından başka şey değildi. Memleketimizde de olmamalı , ne gerek
var? sözleri ülkede yankı buluyordu! Ve ******'te sevmiyor ve
saymıyordu! Daha sonraki günlerde meclise gelen Recep Peker ''Arkadaşlar
masonluk kalmamıştır, localar kapatılmıştır'' diyerek sözü noktalıyor
ve salon alkışa boğuluyordu. Artık ******'ün, milletin ve ******'ün
yakın arkadaşlarının istekleri de yerine başarıyla gelmiş oluyordu.
Anadolu ajansı 10 Ekim 1935'te gazetelerin merkezlerine '' Masonların
mallarının, mülklerini her şeylerinin sosyal kurumlara gönderildiğini de
beyan etti'' Ama gelin görün ki İnönü'nün emriyle 1948 yılında masonlar
tekrar devreye giriyorlar...

Bu olay
yurtdışında da yankı buldu. İstiklal Savaşı gazetesinde yayınlandı.
Ardından yunan gazetelerine de sıçradı. Bu olayı öğrenen yurtdışında ki
masonlar ******ü ortadan kaldırmak amacıyla girişimlere başladılar. 33
dereceli farmason Bulgar yahudi kıdemli komünist mübeşşiri varnalı Avram
Benaroyas yazısında '' Mefkuremizi (Masonluğuma anlamında) imha edici
darbe vuranların akıbeti , feci şartlar altında ölümdür... ... Nihayet
bir gün Kremlin kati kararını verdi. Onun ölümü esrarengiz olacak ve
kendine göre esrar arz edecekti. '' İşte ******'e saldırı başlamış
oldu.

Doktorlar
******'ün ani ölümünü asla kabul etmezler çünkü ülkede büyük bir
tehlike yaratır ve suikast sonucu gittiği anlaşılır diyerekten İsmini
açıklamak istemediği doktor ******'e ilk vurucu darbeyi sinir
organlarına yaptı. Ve maalesef başarılı olundu. ******'ün sinir
organları felce uğradı. Ve ******'te zaman zaman burun kanamaları, baş
dönmeleri, istifralar, karşısındakini tanımama gibi sorunlar baş
gösterdi.

Evet,
****** Masonları sevmezdi. Ve zararlı oldukları için kapattırdı.
Ardından masonlar ******'ü yok etmek için girişimlere başladılar. Bu
masonlar içinde Türk 2. Mason lideri Mustafa Hakkı Nalçaçı da vardı.

Şimdi
elimizdekilere bir bakalım... Masonlar öldürdü meselesi : Masonların
öldürdüğü kesin değildir. Çünkü masonlar öldürseydi, ****** hiçbir
hastalıktan ölmemiş olacaktı. Bilindiği gibi ******e 4-5 adet hastalık
teşhisi koyuldu. Ve bu belirtiler ******'te oluştu. Yani Eğer masonlar
öldürseydi. ****** bu hastalıkları sağ geçirmiş olacaktı. Oysaki
****** onlarca hastalık atlattı. Ama yenildi...****** masonlarca
öldürüldü iddaası net olmamakla birlikte, doktorlarcada açık ve delilli
bir şekilde söylenmektedir.

Bölüm 4
******'ün İşte Asıl Ölüm Nedeni?
Elimizdeki her şeyi bir kenara koyuyoruz ve işte asıl
nedenini topladığım farklı metinlerle size ispat ediyorum...

******'ün ölüm nedeni Alkole bağlı Siroz değildir.
Siroz'dan ölseydi Karaciğeri şişmiş olmazdı. Farklı çeşit bir sirozdan
ölseydi de böyle farklı teşhisler koyulmazdı. Sıtmadan öldü diyebiliriz.

"******'ümüz
milletini kurtarmak ve çağdaş uygarlığa ***ürmek için cepheden cepheye
koşarken iki defa yakalandığı sıtma hastalığından ve tedavisi için
kullanılan ilaçların bir komplikasyonu olan Banti Sendromu’ndan
ölmüştür. Yoksa bazı doktorlar tarafından uydurulan alkolik sirozdan
ölmemiştir."

"Alkol
içmeye bağlı siroz olması riski en az 10 - 15 yıl günde rakı biriminde 3
bardak ve her gün içilmesi koşuluyla olabilir. Oysa ****** bu sıklıkla
ve sürede içmiyordu. Ülkemizde çok daha fazla alkol tüketilmekle
birlikte alkole bağlı siroz hemen hemen sıfıra yakındır."

******’e
konulan alkole bağlı karaciğer sirozu teşhisinin, o dönem elde
bakteriyolojik veriler olmadan konulduğunu, sirozda sıtmanın da etkili
olduğunu söyledi. (Milliyet)

Bir
deniz tabip albayın bu konuda yaptığı doktora tezi vardır. Orada
******’e yanlış tedavi uygulandığı anlatılmaktadır. ****** sanıldığı
gibi siroz hastası değildi. ******’e sıtma tedavisi yapılmış, aşırı
“kinin” yüklenmiş ve karaciğeri bu yüzden iflas etmiş, siroza
dönüşmüştü. Tedaviyi yapan doktor mason locası üstadı azamlarından
doktor Mim Kemal’dir.

Durumu
iyice fenalaştıktan sonra Celâl Bayar’ın ısrarı ile dışarıdan bir doktor
getirilir. Yanlış tedavi yapıldığını, karaciğerinin bu yüzden iflas
ettiğini rapor eden bu yabancı doktordur.

İstirahat
için 2 ay kadar kaldığı Savarona’da nemli sıcaktan durumu daha da
kötüleşmiş, son günlerinde Dolmabahçe Sarayı’na ***ürülmüştü.

Peki,
nasıl oldu da sirozdan öldüğü açıklandı ve bütün yazılı kaynaklara da
böyle girdi?

Büyük
Millet Meclisinde ölüm raporu gündeme getirildi. Mason locaları 1935’de
kapatılmasına rağmen Mecliste hala mason milletvekilleri vardı.
“Efendim, gençlerimize terbiye olur, onun alkol ve sigaradan öldüğünü
duyuralım…” denir ve kabul edilir. Arkasından Yeşilay icad edilir, tarih
kitaplarına da böyle girer…

[size=16]Bölüm 5 [/size]





Sansasyon yaratan uydurmalar...

  • Ölümü çok içki içmesindenmiş (!)
  • Ölürken iman etme teşebbüsü de pek işe yaramamış,
    ebediyen cehennemlik olmuş (!)
  • Ölüm saati olan 09.05 tamamen uydurmaymış (!)
  • Öldükten sonra, Hristiyanlık dini gereği elbiseler
    giydirilerek tabuta konmuş (!)
  • Ölürken cenaze namazı kılınmasını istememiş (!) ve
    cenaze namazı kılınmamış (!)
  • Katafalkın önünden geçen bazı vatandaşların
    belgesellerde, fotoğraflarda görülen ağlamaları, üzüntüden değil, zorla
    getirilmeleri sırasında Jandarmanın vurduğu dipçik acısındanmış (!)
  • Gömülürken toprak bile kabul etmemiş (!)
Gerçekler




- ******'ün Ölümü Alkolden Değildir!


- Saat 09.05'te Vefat Etmiştir!

- Cenaze Namazı
Kılınmıştır!

- Kefen İle Tabuta Konmuştur!

















Bu etkileşimimin kaynağı Ogün Deli'nin yazmış olduğu
Agoni isimli kitaptan alınmıştır. Lazer Yayıncılılık



[size=9][size=21][size=21][size=21][size=21][size=21][size=21][size=21][size=21][size=21][size=21][size=21][size=21][size=25][size=9]Ben bu etkileşim serisini yaptım. Ve bu etkileşimimde
de sizlere bir şey söylemek istiyorum...
[/size][/size][/size][/size][/size]
[/size][/size][/size][/size][/size][/size][/size][/size][/size][/size]
[size=9][size=21][size=21][size=21][size=21][size=21][size=21][size=21][size=21][size=21][size=21][size=21]

[size=9][size=9][size=9]Türkiye'de onca ayyaş , pis herifler var. Bunlar sabah
kahvaltılarında dahi içki içen insanlar. Bunlara bir şey olmuyor da..
Bizim Sarı Liderimiz ****** mü içkiden ölecek?
[/size]



[size=9]****** gibi bir kaplan mı bu diyardan gidecek? Sorarım
sizlere...



[size=7]Bu etkileşimin tüm
hakları Cem Ertem'e aittir

[/size]
[/size]
[/size]
[/size][/size][/size][/size][/size][/size][/size][/size][/size][/size][/size][/size][/size]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
****** Nasıl Öldürüldü ?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» ****** Öldürüldü Mü?
» Türkiye’de ****** Düşmanlari Cirit Atarken çinliler ******’e Nasil Bakiyor?
» Flash Nasıl Yapılır ? İstediğimiz Flashları Nasıl Düzenleriz? Srusuna Cvp İçerde :)
» Ulu Önder ******'ün Soy Ağacı - ******'ün Soy Kütüğü
» Sabit ip Nasil Alinir ?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Online-Bilgi Yardımı :: Kültür - Sanat - Tarih - Biyografi - Şiir :: ****** Köşesi-
Buraya geçin: