MUSTAFA KEMAL BEDELLİ ASKERLİK ÜZERİNE NE DÜŞÜNÜYORDU
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] 24.04.2010 03:59
Köylü, eşraf için
savaşmak istemiyor
Türkiye'nin mutat gündem konularından biri: Bedelli Askerlik!
Başbakan Erdoğan, Orgeneral Başbuğ ile görüştükten sonra bedelli
askerliği gündemlerinden çıkardıklarını açıkladı. Bundan 90 yıl önce de
bu konu Birinci Meclis'in de gündemine getirildi. Bedeli ise, altı ay
için, 200 lira, 1 tüfek ve 100 fişek idi. Geliniz, TBMM'nin gizli celse
zabıtlarına bakalım; Mustafa Kemal'in tavrını öğrenelim...Tarih: 23 Nisan 1920
Büyük Millet Meclisi açıldı.
Anadolu’daki işgal sürüyordu…
Dinciler ayaklanmıştı…
Padişah yanlısı Kuvay-ı İnzibatiye ulusal güçlere karşı harekete
geçmişti...
Doğu’da Ermeni isyanları ve işgalleri durmuyordu…
İstanbul basını kin kusmaya devam ediyordu...
Anadolu’da oluk oluk kan akıyordu…
Ankara’daki ulusal güçlerinin parası yoktu, silahı yoktu, yeteri kadar
askeri yoktu…
Bu koşullarda…
Birinci Meclis’in açılmasının üzerinden daha henüz üç ay bile
geçmemişken…
Bazı milletvekilleri, bütçeye katkı amacıyla bedelli askerlik yasa
tasarısını meclis gündemine getirdi.
Tasarıya göre; İslam olan ve olmayanların askerlik yapmama bedeli; ilk
altı ay için 200 lira, 1 tüfek ve 100 fişek idi.
Yasadan yararlanmak isteyenler, daha sonraki her altı ay için de 200
lira ödeyeceklerdi.
Tasarıda bedelli parası konusunda İslam ve İslam olmayan arasında fark
gözetilmemişti!
Bu yasa tasarısı komisyonda ve meclis genel kurulunda nasıl
görüşüldü?...
Birinci Meclis
ne düşünüyorduTarih: 4 Temmuz 1920.
Meclis’in gizli oturumunun gündeminde; orduyu iyileştirme, Kuvay-ı
Milliye’nin ordu düzenine sokulması, kaçak asker olaylarının önlemesi ve
bedelli askerlik meselesi vardı.
Uzun uzun meclis gizli zabıtlardaki konuşmaları yayınlamayacağım.
İstanbul Milletvekili Ahmet Ferit (Tek) Beyin yaptığı konuşma hepsini
bir özetiydi:
“Evvela Türkler- İslamlar hakkında bedel-i naktinin tatbik edilip
edilmemesi meselesini ariz (geniş) ve amik (derin) tetkik ettik. Bu
hususta encümenimizde muhtelif (çeşitli) fikirler dermeyan (beyan)
edildi.
Bedel-i naktiyi tatbik edip etmemek hususunda hulasa-i efkarı
(görüşlerin özeti) şundan ibarettir:
Evvela bedel-i nakti kabul etmek isteniliyor. Bedel-i naktiyi kabul
ettiğimiz takdirde, ihtimal ki bütçemize bir muavenet-i (yardımcı)
maliye ile beraber, ordumuzun seferberliğini takviye etmek üzere belki
bazı menafi (menfaat) temin etmek kabildir.
Mesela, bugün umumi seferberliğe tabi bulunan esnan erbabına (ağalara,
patronlara) bedel-i nakti mevcut olmadığı cihetle, içlerinde
kendilerinin kabiliyet-i iktisadiyeleri olanlar firar etmektedir.
Bunlardan maada bir takım eşraf, ağniya (zengin) evlatları muhtelif
vesaikle, suiistimalat ile yine memleketlerinde saklanmaktadır.
Bu suiistimalatın önünü almak üzere bedel-i nakti kabul etme herhalde
müstahsendir (iyidir).
Bedel-i nakti kabul edilecek olursa, bilhassa bu surette vaki olacak
telkinatın (fikrin) önü alınmış olacaktır.
Bu arz ettiğim mütalaa bedel-i nakti lehinde idare-i kelam edenlerdir.
Lakin…
Buna mukabil hükümet, katiyen bedel-i nakdiyi kabul ve tasvip etmediler.
Çünkü onlar dediler ki; bedel-i nakdiyi kabul etmek, millet arasında
sınıf tefrik (ayrılıkçılık) eylemektir. Bütün milleti vazife-i vataniye
ile tavzif ederek sevketmek daha ziyade samimiyettir, daha ziyade
kuvvet bahştir.
Binaenaleyh bedel-i naktiyi kabul etmekten ise, umumunu askerliğe tabi
tutmak umumunu icbar etmek daha muvafıktır, dediler.”
Fevzi Çakmak
farklı görüşteydiBirinci Meclis Türk-Müslümanlar’ın bedelli askerlik yapıp yapmamasına
çabuk karar verdi. “Köylü, parasını verip cepheye gitmeyen eşraf için
savaşmak istemiyor” sözleri tartışmayı bitirdi.
Ancak gayrimüslimlerin bedelli askerlik meselesi hayli konuşuldu.
Sözü yine İstanbul Mebusu Ahmet Ferit (Tek) Beye
bırakalım:“Gayrimüslimler hakkında yine birçok mütala’attan
(incelemeden) sonra bedel-i naktinin kabul edilmemesi ciheti muvafık
görüldü.”
Herkes aynı görüşte değildi. Bu konuyla ilgili tartışmalar sürekli
gündeme getirildi. İki oturumla (4/5 Temmuz) mesele kapanmadı.
Örneğin, 22 Ocak 1921 günkü oturumda Milli Savunma Bakanı Fevzi (Çakmak)
Paşa, gayrimüslimlerin bedelle askerlik yapmasına sıcak baktığını
açıkladı:
“Herkesin cepheye gidip vatanı müdafaa etmesi lazım gelir. Doğrudur.
Fakat bendeniz Hıristiyanlardan bedel-i nakti alınmasında bir beis
görmüyorum.”
Konya mebusu Vehbi Efendi meseleye başka açıdan yaklaştı:
“Nasıl ki (askere gidince) Türkler tenasülden (evlilikten), sanattan,
işten kalıyor onlar da gitsin. Biz geri kalıyoruz onlar süratle ileri
gidiyor.”
Gayrimüslimlerin bedelli askerlik fiyatı bile tartışma konusu oldu.
Kimisi 300 lira dedi, kimisi bunu fazla bulup 150 liraya indirdi.
Malatya mebusu Feyzi Efendi, Ermeniler’e kızgındı. “500 lira bedel-i
nakti verirse febiha” diyordu!
Para veremeyecek durumda olanların yol inşaatlarında çalıştırılması
önerildi.
Bu tartışmalar 24 Ocak tarihine kadar sürdü.
Konu sürekli tehir edildi ve sonuç alınamadı.
Niye?
Bu soru önemlidir!
Mustafa Kemal’in
fikri neydi
Mustafa Kemal bedelli askerlik konusunda hiç görüş belirtmedi.
Meclisin bir türlü karar alamamasında Mustafa Kemal’in bu tutumun rolü
var mıydı? Olabilir.
Bakınız…
Mustafa Kemal, milli egemenlik düşüncesiyle modern demokrasi anlayışının
temelini atan Jean Jacques Rousseau’ya hayrandı.
Birinci Meclis toplantılarında milletvekillerine Rousseau’nun yazdığı
“Toplumsal Sözleşme” kitabını okumasını sıklıkla önerdi.
Fransız İhtilali’nin de temeli olan bu anlayış ne diyordu: Vatandaşlık
ve eşitlik ilkesinin birincil maddesi, sınıf farkı gözetmeksizin herkes
askerlik yapmalıdır.
“Halkın Ordusu” deyiminin nereden geldiğini düşünüyorsunuz?
Mali açıdan oldukça zorluklar çekilen kurtuluş yıllarında bile, Mustafa
Kemal’in bedelli askerlik konusuna karşı tavır almasının sebebi bu
olabilir mi? Kuvvetle muhtemeldir.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının şu düşüncede olması şaşırtıcı olabilir
mi:
-Ordu, halkın ordusudur.
-Bedelli askerlik, sınıf ayırımına yol açar.
-Ne kadar paraya ihtiyacımız olursa olsun, vatandaşlarımız arasında
zengin-yoksul ayırımı yapamayız.
-Ülkesinin bağımsızlığı için herkes cepheye koşmalıdır.
1920’lerin ulusal güçleri böyle düşündü.
Bugün siz ne düşünüyorsunuz?
Batı destekli dinci-liberal ittifak gibi, “Peygamber Ocağı”, “Halkın
Ordusu” gibi anlayışları artık “köhnemiş” bulup yıkılmasını mı
istiyorsunuz?
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE
BEDELLİ ASKERLİK TARİHİOsmanlı ordusunun klasik yapısı iki temelden oluşuyordu:
-Atlı Sipahiler
-Kapıkulu Ocakları (Yeniçeriler)
Sipahiler, askerlik hizmetlerine karşılık tımar adı verilen ve belli
bölgeden devlete ödenen verginin kullanım hakkını alırlardı. Bunlar
sürekli hazır durumda bir ordu değillerdi. Savaş durumunda seferber
edilirlerdi.
Yeniçeriler Padişah’a sadakatle bağlı devşirme kullardan oluşurdu.
Maaşlıydılar.
Gerek sipahiler gerekse Yeniçeriler (Hıristiyan çocuklarının
devşirilmesiyle olsa da) Müslüman olmak zorundaydı.
Ancak Osmanlılar bu genel duruma rağmen, asker ihtiyacı duyduğu
dönemlerde gayrimüslimlerden de yararlandı. Örneğin; 1389’daki Kosova
savaşında. Ya da 1402’deki Ankara savaşında.
Tımarlı Sipahiler arasında “voynuk”, “martolos” adı altında Hıristiyan
askerler vardı. Kalelerde, sınır güvenliklerinde görev yaparlardı.
İhtiyaç duyulduğunda göreve çağrılırdı.
Askeri uygulama 18’inci yüzyıla kadar sürdü. Bu anlayış zamanla önemini
yitirdi. Ve Nizam-ı Cedid’le başlayan reform süreci kanlı oldu.
1826’da kurulan “Muallem Asakir-i Mansure-i Muhammediye”; Batı’ya benzer
kur’a usulüyle askere alınmanın ve maaşlı ordu oluşturulmanın ilk
adımıydı. Askerlik süresi 12 yıldı. Bunun 7 yılını memleketinde
yapabilecekti. Bu nedenle, barış zamanlarında memleketlerinde askeri
eğitime katılan milis kuvvetleri için “Redif-i Asakir-i Mansure-i
Muhammediye” kuruldu.
1869’da da zorunlu askerlik 6 yıl, yedek askerlik ise 14 yıla çıkarıldı.
Gayrimüslimlerin askere alınmalarıGayrimüslim Osmanlı tebaasının muvazzaf asker statüsüyle orduya
alınmalarına dair büyük gelişme Tanzimat Fermanı’yla oldu.
O döneme kadar, İslam hukuku geçerliydi. Eli silah tutan her yaştaki
gayrimüslim, “zimmi tebaa” statüsüyle cizye vergisi veriyor ve
askerlikten muaf oluyordu.
Ferman; “muhafazai vatan için asker vermek ahalinin fariza-i zimmetidir”
diyerek Osmanlı topraklarında yaşayan her ahalinin askere alınacağını
duyurdu. Hedefi, Müslüman-Hıristiyan-Yahudi eşitliğiydi.
Gayrimüslimlerden ilk asker alımı 1845’te başladı. İlk sorun da iki yıl
sonra ibadet konusunda çıktı. Asker alımları askıya alındı.
Bedelli askerlik çıkıyorKırım Savaşı sırasında hem asker ihtiyacının artması hem de toplanan II.
Viyana Konferansı’na bir iyi niyet gösterisi olarak Osmanlı yönetimi,
cizyeyi kaldırdığını ve gayrimüslimleri orduya alacağını açıkladı.
Bu karar gayrimüslimleri telaşa düşürdü. Ticari faaliyetlerini bırakmak
istemediler. Özellikle Rumeli’deki Ortodokslar, telaşa kapılarak toplu
bir şekilde dağlara çıktı. Bunun üzerine Bab-ı Ali, 14 Mayıs 1855’te
çıkardığı Kur’a Kanunnamesi’nde, askerlik yapmak istemeyenler için
bedelli askerlik çıkardı.
Bir yıl sonraki Islahat Fermanı bu durumu netleştirdi.
Haziran 1856’da “Bedel-i Askeri” vergisi resmen yürürlüğe girdi.
Yasayla “bedel veya nakden akçe itasıyla” fiili askerlik hizmetinden
muaf olacakları belirtildi.
Gayrimüslimlerin askerlik bedeli 5 bin kuruştu.
Zengin Müslümanlar bu imkandan 1846’dan beri yararlanmaktaydı. Ya yerine
bir Müslüman’ı askere gönderiyordu. Ya da 5 bin kuruş para veriyordu.
Bedel konusunda eşitlik vardı yani! Ama uygulamada eşitlik yoktu.
Müslüman bedelli, beş yıl boyunca askerlikten muaftı. Her çağrıldığında
yine 5 bin kuruş veriyordu. Buna rağmen, belirli bir süre en yakın
askeri birlikte eğitim görmek zorundaydı. Yani bu ödediği paralar sadece
muvazzaflık hizmetinden kurtulmak içindi.
Gayrimüslim ise 5 bin kuruş verip 60 yıl muaf oluyordu! Hem de
Müslümanlar gibi peşin değil taksit taksit ödeme yapıyordu.
Temmuz Devrimi
1876 Anayasa’sı da Osmanlı tebasına askerlik konusunda eşitlik
getirdiğini müjdeledi! Fakat gayrimüslimlere yine askerlik zorunluluğu
getirilmedi. Gönüllülük esastı!
Ve nihayet…
1908 “Temmuz Devrimi”ni gerçekleştiren İttihatçılar, 1856’dan beri bir
türlü düzene girmeyen gayrimüslimlerin askerliğe alınması konusunu
netleştirdi. Ahz-ı Asker (Askeralma) kanunu çıkararak artık
gayrimüslimleri de askere almaya başladılar.
Birinci Dünya Savaşı’na kadar İslam olanlarla olmayanlar yan yana
askerlik yaptılar. Osmanlı Ordusu’nda artık Ermeni, Yahudi, Rum
Onbaşılar –Çavuşlar görev yapıyordu. Zaten 1886’dan beri Osmanlı Askeri
Okulları’ndan mezun olan gayrimüslimler subaylar vardı.
Asker ihtiyacının yüzde 25’i gayrimüslimlerden sağlanmaktaydı.
Bu arada…
İttihatçılar bedelli askerliğe de karşı değildi.
Bedeli 50 liraydı. Bedel verenler yine de 6 ay askerlik yapacaktı.
Bu durum seferberliğe kadar sürdü.
Birinci Dünya Savaşı Osmanlı tebaası arasındaki kardeşliği yok etti.
Çoğunluğu Ermeni ve Rum olmak üzere gayrimüslimler ordudan kaçtı.
Yakalananlar -örneğin Yüzbaşı Bonapartyan Efendi gibi- idam edildi.
Savaştan sonra İngilizler’in isteğiyle tüm gayrimüslimler terhis edildi.
Yıl: 2010.
Türkiye hala asker alımlarını tartışıyor.
Bazı meslektaşlar, hukukçular 1927'de, Mustafa Kemal döneminde bedelli
askerlik çıktığını iddia ediyor. 21.6.1927 tarihli 1111 sayılı Askerlik
Kanunu'nda böyle bir madde göremedim. Sadece göçmenlerin, geldiği
ülkelerde bedelli askerlik yaptılarsa, Türkiye'de de askerlik yapmış
sayılacağına dair bir madde var. Herhalde bundan dolayı, "******
döneminde bedelli askerlik vardı" sonucu çıkmaz!
Açınız yasayı değişiklik maddeleriyle okuyunuz; bedelli askerliğin
"mucidi" Turgut Özal'dır.
Birileri ısrarla "****** döneminde bile bedelli askerlik vardı"
masalları söylüyor. Bilgi kirliliği yaratanların amaçları artık
biliniyor.
Ergenekon’la, Balyoz’la, patlayan mayınlarla ve asker alımlarıyla TSK
halktan uzaklaştırılmaya çalışılıyor...
Soner Yalçın Odatv.com