Online-Bilgi Yardımı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Online-Bilgi Yardımı

Online-Bilgi | Uzun Soluklu Paylaşım
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Nükleer Enerji Nedir ?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Teorim
Forum Admin
Teorim


Mesaj Sayısı : 540
Kayıt tarihi : 02/04/10
Nerden : Türkiye

Nükleer Enerji Nedir ? Empty
MesajKonu: Nükleer Enerji Nedir ?   Nükleer Enerji Nedir ? Icon_minitimeÇarş. Mayıs 19, 2010 1:04 pm

NÜKLEER ENERJİ

Bir nükleer tepkimede,yani herhangi bir atom
çekirdeğinde bazı değişikliklere yol açan bir tepkimede açığa çıkan
enerjiye nükleer enerji ya da çekirdek enerjisi denir.

Normal bir
kimyasal tepkimede, bu tepkimeye giren atomların yalnızca en dıştaki
bazı elektronları arasında alışverişler gerçekleşir; yani, elementlerin
atomları birbirleriyle birleşerek molekülleri oluştururken değişmeden
kalırlar.

Kimyasal tepkimeler sırasında, maddedeki atomların
yerleşimlerinden kaynaklanan kimyasal enerjinin bir bölümünü açığa
çıkabilir; yanma olayı bu tür bir tepkimedir. Nükleer tepkimede
ise,atomun tam ortasında bulunan nötron ve protonlardan oluşan atom
çekirdeği eğişikliğe uğrar ve bu tür tepkime sırasında atom tepkimesinin
bir bölümü enerjiye dönüşür. Nükleer tepkimede herhangi bir kimyasal
tepkimede açığa çıkabilecek olanın milyonlarca katı kadar enerji ortaya
çıkar ve kimyasal tepkimeden farklı olarak, bir element farklı bir
elemente dönüşür.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Şekil 1:Atom çekirdeğinin bölünmesi

İki
tür nükleer tepkime vardır: çekirdek bölünmesi (nükleer fisyon ya da
kısaca fisyon) ve çekirdek kaynaşması (nükleer füsyon ya da füsyon).

1.2
ÇEKİRDEK BÖLÜNMESİ
Çekirdek bölünmesinde serbest bir nötronla
çarpışma sonucu atom çekirdeği çeşitli parçacıklara ayrılır. Bütün bu
parçacıkların toplam kütlesi, başlangıçta “hedef” alınan atom ile buna
çarpan nötronun toplam kütlesinden daha azdır. Ardaki fark enerji
biçminde ortaya çıkar.bu olguyu ilk defa 1905`te Albert Einstein
belirledi ve E=mc² formülüyle tanımladı.Bu formüle göre açığa çıkan
enerji(E), kaybolan kütle ile ışık hızının karesinin(c²) çarpımına
eşittir ışık hızı(c) çok büyük olduğundan, kütle kaybı çok küçük olsa
bile açığa çıkan enerji miktarı çok fazladır.

Atom çekirdeği
bölünebilen elementlere “bölünebilir element” denir. Doğada bulunan tek
bölünebilir element uranyumdur. 1938'deiki Alman bilimci, Otto Hahn ve
Fritz Strassmann, nötronlarla bombardıman ederek (döverek) uranyum
atomunu bölmeyi başardılar. Gene Alman bilimciler Lise Meitner ve Otto
Frisch ise, uranyum çekirdeğinin iki parçaya bölündüğünü kanıtladılar.
Bir süre sonra bir grup Fransız bilimci çekirdek bölünmesi sonucunda
yalnızca daha hafif iki element ile çok miktarda radyoaktif ışıma
(radyasyon) değil,bunların yanı sıra başka serbest nötronların da ortaya
çıktığını buldu.

Bu nötronların bu kez çevredeki öbür uranyum
atomlarında çekirdek bölünmesine yol açacağı böylece ortaya çıkacak yeni
nötronların bütün uranyum atomlarına yayılacak bir “zincirleme tepkime”
yaratabileceği ve sonuçta çok büyük bir enerjinin ortaya çıkacağı
anlaşıldı.

Çekirdek bölünmesi sonucunda açığa çıkan enerjinin
etkisiyle parçacıklar çok büyük bir hız kazanır; bu parçacıklar
çevredeki maddenin atomlarıyla çarpıştıkça yavaşlar ve böylece hareket
enerjisi ısıya dönüşür. Bu ısı denetim altına alınabilir ve örneğin bir
elektrik santralindeki türbinlerin çalışmasında kullanılabilir ya da
atom bombası ve nükleer savaş başlıklarında olduğu gibi büyük yıkıma
neden olabilecek bir patlamayla çevreye salınabilir.


1.3
URANYUM ÇEKİRDEĞİNİN BÖLÜNMESİ

Uranyum doğada iki ana biçiminin
(izotopunun) bir karışımı halinde bulunur. Bu karışımın %99 undan çoğunu
uranyum-238 (U-238), %1'den daha azını uranyum 235 (U-235) oluşturur.
Buradaki rakamlar kütle numarasını, yani çekirdekteki proton ve nötron
sayılarının toplamını göstermektedir. U-238'in çekirdeğinde 3 nötron
fazlası vardır bu nedenle iki izotop farklı fiziksel özelliklere
sahiptir.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Şekil
2:Uranyum çekirdeğinin bölünmesi

Yalnızca U-235'in atomlar
bölünebilir; U238'in atomlar ise doğurgandır, yani kolayca bölünmeye
uğramazlar, ama yüksek hızdaki nötronları soğurarak, daha ağır bir
element olan plütonyum-239 atomlarına dönüşürler. Plütonyumun bu izotopu
ise bölünebilir özelliktedir. Hem uranyum, hem de plütonyum nükleer
reaktörlerde yakıt olarak kullanılır.

1.4 NÜKLEER REAKTÖRLER

Nükleer
reaktörler, içerisinde nükleer reaksiyonların kontrollü bir şekilde
yürütüldüğü ortamlardır. Çok büyük enerjiler açığa çıkaran iki tür
nükleer reaksiyon vardır. Bunlar büyük atom çekirdeklerinin parçalanması
(fizyon) veya küçük atom çekirdeklerinin birleşmesi (füzyon)
reaksiyonlarıdır. Bu yüzden nükleer reaktörler, içerisinde gerçekleşen
reaksiyon türüne göre iki gruba ayrılabilirler:
1. Fizyon reaktörleri
2.
Füzyon reaktörleri
Hâlihazırda füzyon reaksiyonu ile çalışan bir
nükleer reaktör mevcut değildir. Fikir olarak Haziran 1942'de ortaya
atılan füzyon olayı ancak 1952'de bomba olarak denenebilmiştir. Bu büyük
gücün kontrol altına alınması, başka bir deyişle füzyona dayanan bir
nükleer reaktörün yapılması ise henüz gerçekleştirilememiştir. Ancak, bu
konudaki çalışmalar bütün hızıyla devam etmektedir.
Günümüzde farklı
şekillerde tasarlanmalarına rağmen temel olarak fizyon reaksiyonuna
dayanan yüzlerce nükleer reaktör mevcuttur. Atom bombasında çok kısa
sürede gerçekleşen fizyon reaksiyonu, nükleer reaktörlerde daha uzun
sürede gerçekleştirilerek olay kontrol altına alınır.
Nükleer
reaktörü oluşturan en önemli elemanlardan birincisi uranyum yakıttır.
(239Pu'da yakıt olarak kullanılabilir.)Uranyum radyoaktif özelliği düşük
olan bir elementtir. Reaktörde reaksiyona girmeden önce lastik bir
eldivenle bile tutulabilir. Ancak, fizyon reaksiyonu sonucunda oluşan
ürünlerin çoğu oldukça radyoaktiftir. Nükleer reaktör çalışmaya
başladıktan sonra ne içine girmek ne de reaktörden çıkan yakıt
atıklarına yaklaşmak imkansızdır.
Yakıt olarak kullanılacak uranyumun
reaktöre girmeden önce her türlü safsızlıktan arındırılması gerekir.
Ayrıca yapısındaki 235U oranı %3 dolayına yükseltilmiş yani izotopik
olarak zenginleştirilmiş uranyum daha kullanışlıdır. Günümüzde yakıt
olarak UO2 tercih edilmektedir. Uranyumdioksit önce toz haline getirilip
sonra 1 cm çap ve yüksekliğinde küçük silindirler şeklinde
sıkıştırılır. Daha sonra fırında pişirilerek seramik yakıt lokması
haline getirilen bu silindirler 4 m uzunluğunda ince bir metal zarf
içine yerleştirilerek yakıt çubukları elde edilir. Büyük bir reaktörde
bu yakıt çubuklarından yaklaşık 50.000 tane vardır.
Reaktörün ikinci
temel elemanı nötron yavaşlatıcısıdır. Bunun için ise su kullanılır.
Uranyum yakıt reaktörde bir su banyosuna daldırılmış çubuklar
şeklindedir. Fizyon reaksiyonu sonucunda oluşan nötronlar yakıt
çubuklarından su banyosuna geçerler. Su tarafından yavaşlatılan
nötronların fizyon yapma yeteneği artar. Bu yavaş nötronların yeniden
uranyum yakıt ile çarpışmaları ise fizyon olayının zincirleme reaksiyon
şeklinde sürmesini sağlar.
Fizyon reaksiyonu sonucunda oluşan büyük
ısının, yakıtın kızışmasını önlemek için ortamdan transfer edilmesi
gerekir. Bunun için ise nötronları yavaşlatmak için ortamda bulunan
suyun bir pompa ile devredilmesi sağlanır. Yaklaşık 300°C'de olan sıcak
su borular yardımı ile soğuk su içeren bir hazneden geçirilir. Bu esnada
ısı transferi ile soğuk su ısınarak buhar oluşur. Elde edilen buhar bir
buhar türbininden geçirilerek ısı enerjisi elektrik enerjisine
dönüştürülür.
Nükleer reaktörlerin en önemli elemanlarından bir
diğeri ise kontrol çubuklarıdır. Reaktörün kontrolü ortamdaki nötron
sayısının kontrolü ile mümkündür. Eğer, fizyondan doğan nötronların
oluşma hızı uranyum yakıt tarafından yakalanma hızına eşit ise reaktör
aynı güçte çalışmaya devam eder. Ortamdaki nötronların sayısı arttıkça
güç yükselir, azaldıkça güç düşer. Ortamda nötron kalmazsa reaksiyon
durur. Bunun için, reaktöre kadmiyum veya bordan yapılan ve nötronları
soğuran kontrol çubukları yerleştirilir. Bu çubuklar reaktörde istenilen
derinliğe indirilerek reaksiyon kontrol altında tutulur.
Sonuç
itibariyle bir nükleer güç reaktörü, temelde fizyon reaksiyonundan
oluşan ısıyı yayan bir su ısıtıcısıdır. Aynen termik santrallerde olduğu
gibi elde edilen ısı ile sudan buhar; buharın türbinleri döndürmesinden
ise elektrik enerjisi elde edilir. Prensip olarak birbirine çok
benzeyen termik santrallerle nükleer santraller arasında çok önemli
farklar vardır. Öncelikle nükleer santraller, termik santrallerde olduğu
gibi dışarı CO2 ve SO2 gibi gazlar salmazlar, kül bırakmazlar. Bundan
dolayı çevreyi kirletmedikleri söylenebilir. Ancak, nükleer reaktörden
çıkan kullanılmış yakıt yüksek radyoaktiviteye sahip bir çok madde
içerir. Yüksek aktiviteli bu nükleer atıkların çevreye ve insana zarar
vermeden tasfiye edilmesi çok önemli bir problemdir. [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Bu
atıkların dış ortamla irtibatı telafisi mümkün olmayan sorunlara yol
açabilir. Bu konudaki en büyük gelişme nükleer atıkların yeryüzünün 500
ile 1200 m altında inşa edilen özel depolara gömülmesidir. Yer altında
gömülü olan nükleer atıkların yeryüzüne çıkmasını sağlayacak tek
mekanizma yeraltı suyu ile teması olacaktır. Bunun için, atıkların
gömüleceği yer seçiminde jeolojik ve çevresel faktörler dikkate alınır.
Ayrıca, bu atıklar yüksek sıcaklıkta cam eriyiği ile karıştırılıp metal
silindirler içine boşaltılır ve soğuduğunda camsı bir yapı oluşturur.
Cam suda çözünmeyen, uygun mekanik özelliklere sahip bir malzeme
olduğundan yer altındaki nükleer atıkların yeryüzüne çıkma ihtimalini
daha da azaltmaktadır. Aslında nükleer atıkların tehlikesi, kurşun, cıva
ve arsenik gibi zehirli atıklara kıyasla daha azdır. Çünkü, nükleer
atıkların radyoaktivitesi zamanla azalırken, zehirli atıklar çevreye
atıldıkları ilk günkü gibi kalırlar.

2. NÜKLEER ENERJİ
SANTRALLERİ
Nükleer enerji santralleri kömürle çalışan enerji
santralarından farklı değildir.termik santralarda kömür yakılarak su
kaynatılır böylece elde edilen buhar gücüyle bir türbin döndürülür ve
türbin elektrik üretir.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Şekil 3:Nükleer elektrik santralleri
Nükleer enerji santrallerinde
ise,gerekli ısı atomların bir reaktörde bölünmesiyle üretilir.
Kullanılabilir miktarda üretilen ilk reaktörler 1950'lerde
İngiltere'deki Calder Hall'da kuruldu. Bu reaktörler aslında askeri
amaçla plütonyum üretmek ve nükleer enerji konusunda deneyim kazanmak
için kurulmuştu; bunlarda elektrik üretimine 1956'da başlandı. Bu
reaktörlerin yavaşlatıcıları, Fermi'nin reaktöründe olduğu gibi
grafitti; yakıt olarak, magnezyum alaşımından bir kap içine
yerleştirilmiş doğal uranyum metali kullanılıyor ve sistem basınçlı
karbon dioksit ile soğutuluyordu. Tepkime sırasında oluşan ısıyı emen
karbon dioksit bunu ısı değiştiricilerine taşıyor ve ısı burada,
elektrik üretmeye yarayan türbo-alternatörleri çalıştıracak buharı elde
etmek için kullanılıyordu. 1950'lerin başlarında denizaltılar için küçük
reaktörler yapmayı başaran ABD'li bilimciler daha sonra ucuz elektrik
üretebilecek bir reaktör geliştirmenin yollarını aramaya başladılar. Bu
çalışmaların sonucunda iki ana reaktör tipi tasarımı geliştirdi:
Basınçlı su soğutmalı reaktör (pwr) ve kaynar sulu reaktör (bwr).
Nükleer elektrik santrallarının konvensiyonel elektrik santrallardan en
önemli farkı, kazan yerine ısı kaynağı olarak nükleer enerji reaktörü
kullanmasıdır. PWR tipi rektörlerde yakıt olarak yaklaşık %3 oranda
U-235 içerecek biçimde zenginleştirilmiş ve özel alaşımlardan yapılmış
bir kutu içine yerleştirilmiş uranyum dioksit kullanılır. Yavaşlatıcı ve
soğurucu olarak da sudan yararlanılır. Pompalanan su önce reaktörlerde
dolaştırılır, sonra ısı değiştiricisine aktarılır; reaktörde ısınan su,
ısı değiştiricisindeki ikinci bir su devresinde buhara dönüştürülür ve
bu buhar elektrik üreten türbinleri çalıştırır. BWR tipi reaktörde,
rektörün “kalp” bölümü,yani zincirleme tepkimenin oluştuğu bölüm
PWR'ninkiyle aynıdır; ama bunlarda ikinci bir su sistemi yoktur ve
reaktörün soğutma devresinden çıkan buhar doğrudan türbinlere beslenir.
Nükleer enerji üretmekte olan ülkelerin pek çoğunda PWR ya da BWR tipi
reaktörler kullanılır. Batı dünyasında kullanılan belli başlı nükleer
santral tipleri ;

*
* Basınçlı su ( PWR),
* Kaynar-su
(BWR),
* Ağır -su (CANDU),

Tipleridir. Nükleer reaktörde
üretilen basınçlı -su ( birinci çevrim) BWR sisteminde direkt türbünlere
gönderilir iken PWR sisteminde reaktör çıkışındaki ek ısı değişim
ünitesinden ( ikinci çevrim) elde edilen basınçlı su türbinlere elektrik
enerjisi üretimi için gönderilir. Dolayısıyla BWR sisteminde PWR
sistemine nazaran türbinler radyoaktif bölgedir ve verim daha yüksektir.
Direkt
radyoaktiviteye karşı reaktörlerde çeşitli engeller bulunur. Mevcut bu
engeller ile santralların dışarıya doğrudan ışınlamaları engellenir. Bu
nedenle ile santralda çalışanlar ve çevrenin herhangi bir şekilde
etkilenmesinin engellenmesi planlanmıştır. Ancak konu olan engeller ve
çevrim içerisinde kullanılan tüm malzemeler ( vanalar, borular ) teknik
aksam olarak sızdırmaz olmalıdırlar.
Bunun için çeşitli kritik
bölgeler için ölçme sistemleri tesis edilerek santral içinde muhtemel
kaçaklar sürekli olarak gözlenir. Çünkü diğer endüstriyel kuruluşlarda
olduğu gibi bir kaza hali yani kontrol dışı bir durum nükleer enerji ile
uğraşan insanların asla kabul etmedikleri bir durumdur ve bu durum
lisanslayıcı kuruluş tarafından da kesinlikle kabul edilmez. Sonuç
olarak nükleer santrallar diğer endüstriyel kuruluşlarda asla yapılmayan
inceleme ve testlere tabi tutularak, tesiste alınan önlemler ile “
normal işletme şartları “ dışında da kontrol altında tutulabilmesi
hedeflenir.
İlk ticari amaçlı hızlı reaktör Fransa'nın
güneybatısındaki Creys-Malville'de kuruldu; Super Phenix (süper anka)
denilen bu reaktörde soğutucu olarak sıvı sodyum kullanılmaktadır. SSCB
ve İngiltere'de de elektrik enerjisi üreten kızlı reaktörler vardır.

1
ATOM ENERJİSİNİN DÜNYA ÖLÇEĞİNDEKİ GELİŞİMİ
Şu anda dünyada 434
reaktör işletme, 36 reaktör ise inşa halinde bulunmaktadır(Mayıs
1999'daki duruma göre). Batı Avrupa'da ve ABD'de planlanan veya inşa
halinde olan tek bir reaktör bulunmamaktadır. Almanya'da toplam 19
reaktör işletme halindedir. Son reaktör 1989'da şebekeye bağlanmıştır. O
zamandan bu yana, yeni reaktör kurmak konusunda herhangi bir somut plan
duyulmamıştır.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın bu enerjinin
dünyadaki gelişimi konusunda başlangıçtaki öngörüsüne bir bakalım.
1974'te bu kurum, 2000 yılında yaklaşık 4.500 GW kurulu güç öngörüyordu.
Bu öngörüler her geçen yıl biraz daha aşağıya çekilerek düzeltildi.
1986'da öngörülen kurulu güç artık sadece 500 GW'a düşmüştü. Gerçekte
ise, günümüzde dünyada sadece 353 GW'lık bir güç kuruldu. Yani 60'lı ve
70'li yıllarda umulandan, çok daha az bir bölümü... Özellikle şebekeye
bağlı 106 reaktörü olan ABD'de, 1973'ten bu yana yeni atom reaktörü
yapılmamıştır.
Almanya'da en son inşa edilen Neckar 2 reaktörünün
yapımına 1982'de başlandı, 1989'da işletmeye alındı. Bu reaktör
başlangıçta planlandığı gibi 1 milyar marka değil, 5 milyar marka mal
oldu. Büyük fiyat artışları bu reaktörün Almanya'da kurulan ilk
reaktörden beş kat daha pahalıya mal olmasına neden oldu.
Bu nedenle
eski santrallerden elde edilen elektrik ucuzken, yenileri çok yüksek
elektrik maliyetleri getirmektedir.
Almanya'nın atom enerjisi
kullanmaya son vermesi için sekiz önemli neden vardır. Bu nedenlerden
her birini ayrıntılı olarak ele almak istiyorum.

2.1.1 Uranyum
madenciliği ve uranyum yatakları
Rezervlerin Durumu: Atom enerjisi
üreticileri, bugün dünyadaki hazır rezervlerin 40-50 yıl kadar
dayanacağını hesaplıyor. Ancak bu varsayımda esas alınan, uranyum
madenciliğinin bugünkü maliyetleri değildir. Eğer bugünkü maliyetleri
temel alacak olursak, dünyada belki de sadece 12 yıllık hazır rezerv
bulunduğu söylenebilir. 40-50 yıl yetecek rezervlerden, ancak uranyum
madenciliğinde altı kat maliyet artışı hesaba katacak olursak, söz
edilebilir.
Eğer Türkiye'de gelecekteki enerji ihtiyacının
karşılanması için altı reaktör planlandığını varsayacak olursak, her yıl
yaklaşık 900 ton gerekli olacaktır. Türkiye'nin de henüz kullanılmamış
uranyum rezervleri mevcuttur. Bu rezervlerin hemen hemen 9.000 ton
civarında olduğu tahmin edilmektedir; yani Türkiye kendi altı reaktörünü
çalıştırmak için 10-12 sene uranyum madeni işletebilecektir. Ancak
reaktör ömrünün 40-50 yıl olarak hedeflendiği düşünülürse, bu miktarın
çok yetersiz kalacağı anlaşılmaktadır. Türkiye kısa bir süre sonra,
uranyumun 10-20 yıl içinde oldukça kıt ve pahalı hale geleceği dünya
pazarına çıkmak zorunda kalacaktır.
Uranyum madenciliğinin kendisine
gelelim: Daha önce de belirtildiği gibi, dünyada mevcut yataklar
sınırlıdır. Bu nedenle hatırı sayılır anlamda maden içeren yataklara
yönelinmektedir. Dünyadaki en zengin yataklar, toplam rezervlerin
%20'sini barındıran Avustralya'dadır. Bu rezervlerin bir bölümü, tam da
Kakadu Milli Parkı'nda bulunmaktadır. Bu park birinci sınıf bir doğal
dünya mirasıdır ve Avustralya'nın yerlileri olan Aboriginie'lerin
çekildiği son yaşama alanlarından biridir.
Avustralya'da bu eşsiz
doğal kaynakların ve Aboriginie'lerin son yaşama alanlarının tahrip
edilmesine karşı sert ve güçlü bir direniş yükselmektedir.

2.1.2
Yakıt elemanlarının üretimi
Yakıt elemanlarını üretimi basit
değildir. Yeraltından çıkarılan uranyumu, reaktörde kullanılabilecek
şekilde hazırlamak için bir çok fabrikadan oluşan bir zincir gereklidir.
Uranyum, enerji yoğun ve aynı zamanda karbondioksit emisyonuna neden
olan yüksek oranda fosil enerjinin kullanıldığı bir dizi fabrikada
işlenerek yakıt elemanı haline getirilir. Üretimin çeşitli halkaları
çoğunlukla uzun transfer yollarıyla birbirine bağlanmıştır. Tehlikeli
yük, özellikle gemilerde dünyanın çeşitli bölgelerine, örneğin Rusya'dan
Avustralya'ya, Kanada'ya, üreticinin üretim maliyeti açısından en uygun
gördüğü yer neresi ise, oraya gönderilir.

2.1.3 Atom santrallerinin rutin işletmesi esnasındaki radyoaktif emisyon
Kaza
olmadığı durumda da atom santrallerinden radyoaktif madde emisyonu söz
konusudur. Çok şükür ki, emisyon yüksek oranda değildir. Ancak düşük
dozdaki radyoaktif ışınlar, eser miktarlar da dahil olmak üzere, insan
sağlığını etkilemektedir. Almanya'da atom enerjisi tesislerinin
çevresinde, örneğin Hamburg yakınlarındaki Krümel santralının
çevresindeki lösemi vakalarında artış tespit edilmiştir. Ayrıca atom
santrallerinin çevresinde sakat doğumların da arttığını gözlemekteyiz.

2.1.4
Reaktörlerin işletilmesi esnasındaki olası riskler
Atom
santrallerinin işletilmesi esnasında büyük kazariskleri mevcuttur.
Almanya'da reaktör güvenliğinden sorumlu kurumun uzun yıllar
başkanlığını yapmış olan Bay Birkhofer şöyle söylüyor: "Güvenlik
sistemlerinin başa çıkamayacağı bir olaylar zinciri, birkaç saat içinde
yüksek miktarda radyasyonun açığa çıkmasına ve binlerce ölüme neden
olacaktır."
Neyse ki Almanya'da böyle kazalar meydan gelmedi; ancak
başka ülkelerde olanları biliyoruz. Ukrayna'daki Çernobil'de bu olay
cereyan etti; 1979'da ABD'deki Harrisburg'da ise felaketin eşiğinden
dönüldü. Kısa bir süre önce bir reaktörde değilse de, Japonların bir
yeniden işleme tesisinde, Tokay Mura'da, çok kötü bir kaza meydana
geldi.
Almanya deprem açısından açık ki daha şanslı bir durumdadır;
Türkiye'deki gibi büyük depremler beklenmiyor. Ancak Türkiye gibi
depremlerin daha sık ve daha şiddetli meydana gelme olasılığı yüksek bir
ülkede, fay hatlarının yakınında atom santralı kurulması
planlanabiliyorsa, bu büyük bir sorun teşkil eder. Akkuyu'da deprem
güvenliği nedeniyle, reaktör kurulmaması gerekmektedir.



2.1.5
Nükleer atıkların taşınması
Almanya'da bu konuda güvenlik önlemleri
var. Nakliye bidonlarından(bunlara castor adı verilir) çevreye yalnızca
belirli bir oranda radyasyon yayılmasına izin verilmektedir. 1988
yazında, castor'larda güvenlik yönetmeliklerinin izin verdiğinden 20.000
kat daha fazla radyasyon olduğu saptanmıştır.

2.1.6 Nükleer
atıklar nereye?
Dünyada nükleer atıklar için henüz işlerlik halinde
bir nihai depo mevcut değildir. Ancak böyle bir depo zorunludur, çünkü
bu radyoaktif maddelerin milyonlarca yıl biyosferden uzak tutulması
gereklidir. Dünyada hiç bir yerde, bu maddelerin bu kadar süre
biyosferden uzak, güvenli bir şekilde muhafaza edilebileceğini öngörmek
mümkün değildir.
Reaktörlerde yakıt elemanı içinde atom çekirdeği
dönüşüme uğrar. Çekirdekler en başta plütonyuma dönüşür. Plütonyumun
kendisi de enerji sağlayabilecek bir maddedir; ancak son derece
zehirlidir. Bir gramın milyonda bir kadarı vücuda alındığı taktirde,
ölüme yol açmaktadır. Ancak bu plütonyumdan atom bombası da yapmak
mümkündür. Sadece 10 kg'ı bir atom bombası üretmek için yeterlidir. Atom
enerjisinin barışçı kullanımı esnasında büyük miktarda plütonyum elde
edilir. Yalnızca Fransa'daki La Hauge'da şu anda sırf Alman
santrallerinden gelen 25 ton plütonyum bulunmaktadır. Yeniden işleme
tesisinin yer aldığı La Hauge'da her yıl kullanılmış yakıt
elemanlarından 16 ton plütonyum ayrıştırılmaktadır. Bu kadar plütonyumun
insanlardan gerçekten uzak tutulup tutulmadığını, bu plütonyumun belki
de bir gün atom bombası yapmak için kullanılıp kullanılmayacağını kimse
bilmiyor.

2.1.7 Atom silahları
Atom enerjisinin barışçı
amaçlarla kullanımı ile atom silahları için kullanımını birbirinden
gerçekten ayırmanın mümkün olmadığını biraz önce belirtmiştim. Almanya
da bu konuda olumsuz deneyler yaşamıştır. 90'lı yıllarda Hanau'daki
nükleer firmadan izinsiz ve yasaları çiğneyerek, Pakistan'a malzeme ve
teknik bilgi aktarıldı. Pakistanlılar sonra bu Alman teknolojisi
sayesinde atom bombalarını ürettiler.

2.1.8 Atom enerjisinin
kullanımının gayri ekonomik oluşu
Kabaca Türkiye'nin elektrik
ihtiyacının atom enerjisi ile sağlanmasının maliyeti; bir atom santralı
bugün yaklaşık 6 milyar marka mal oluyor, altı tane santral inşa edecek
olursak, inşaat için 30 milyar mark gerekecektir. Ancak nükleer
tesislerin işletmeye alınması için gereken tek maliyet bu değildir.
Radyasyon güvenliğinin, kamu güvenliğinin tesis edilmesi gerekir.
Türkiye'nin ayrıca, ülkeye bu maddelerle birlikte know-how ve atom
tekniğinin bilgisini getirecek araştırma tesislerine ihtiyacı vardır.
Sonra ara depoların yapımı gerekecektir ve transferler yapılacaktır.
Bütün bunlar ise, 30 milyar marka ilave olarak 40 milyar mark daha
gerektirir.
Bütün bunlara bir de şu hususu eklemek gerekli; Nükleer
kazalardan doğan zararlara karşı sigorta yapılmaması. Kaza sonucunda
evler tahrip olduğunda, ya da radyoaktif kirlenme meydana geldiğinde
hiçbir sigortacı zararı karşılamaya yanaşmamaktadır.
Atom
santrallerinin sökülmesi için bir birikim yaratılması gereklidir, çünkü
bu işlem oldukça pahalıdır. Türkiye'nin atom elektriğini kullanmasının
maliyetini hesaplarken bu kalem de dahil edilmiş değildir. Almanya'da,
Atom tesislerinin sökülmesi için şimdiye kadar 70 milyar mark
toplanmıştır. Ayrıca gaz ve petrol santrallerinden üretilen elektrik
eşit muamele görmemektedir. İngiltere'den atom enerjisinin ekonomik
olmadığını çok açık gösteren bir hususu aktarmak istiyorum.
İngiltere'nin enerji sektörünün tamamı özelleştirildi. Yani santraller,
kömür, petrol ve gaz santralleri özel alıcılara teklif edildi. Birçoğu
da ekonomik, rantabl bir işletme imkanı sağlayan bir alıcı buldu. Sadece
atom santralleri alıcı bulamadı, çünkü işletme riskleri çok yüksekti.
İşte bu nedenle İngiltere'de atom santralleri halen devlet tarafından
çalıştırılmaktadır.

ATOM ELEKTRİĞİNE ALTERNATİFLER

Atom enerjisinden elde edilen
elektriğin yerine ne koyacağımız, bizim için çok açık. Kömür, petrol
veya doğal gaz gibi fosil enerji kaynaklarının kullanılması iklim
değişikliklerine neden olarak, aynı şekilde büyük sorunlar
yaratmaktadır; bu nedenle fosil kaynakların kullanımı da sınırlanmak
durumundadır.
Birincisi aşırı ölçüde elektrik harcıyoruz. Bu
harcamayı azaltmak için, insanlar konforlarından vazgeçmeden, sanayi
sıkıntıya girmeden kullanılabilecek birçok teknik olanak var. Enerji
tasarrufu önlemlerini arttırarak uygulamamız gerekiyor. Ancak aynı
zamanda elektrik üretiminde verimlilik de acilen gereklidir. Atom
santralleri ve büyük kömür yada petrol santralleri kullandıkları
enerjinin üçte ikisini aslında kullanmamakta, ısıyı örneğin nehir suyunu
buharlaştırmak yoluyla israf etmektedirler. Elektrik üretimini her evin
kendisinin yapması daha anlamlı; evi ısıtmak için gerekli ısıyı
üretebileceğimiz ve bunu yaparken aynı zamanda elektrik elde edeceğimiz
küçük tesislerle. Isıya ihtiyaç duymadığımız zamanlarda özellikle yazın,
önemli miktarda elektrik üretebileceğimiz ilave enerji kaynakları
elimizin altında bulunabilir;
Yenilenebilir enerjiler: Bazı Avrupa
ülkelerinde örneğin Almanya'da son 10 yılda özellikle rüzgar enerjisinin
kullanımında çok ilerlemiştir. Türkiye'de özellikle batıda, rüzgar
enerjisi konusunda büyük bir potansiyel mevcuttur.
Birçok şekilde,
özellikle fotovoltaik yolla elektrik üretebilecek diğer bir kaynak ise
güneş enerjisidir. Solar ışınlardan diğer bir yararlanma yolu, oluklu
parabolik santrallerle solar termik elektrik üretimi olabilir.
Su
gücünü de daha çok kullanabiliriz, ancak büyük ve merkezi barajlar
yaparak değil.
Konunun dördüncü ayağı biyokütleden yararlanmaktır.
Burada da çok çeşitli olanaklar mevcuttur. Biyokütle tarımda çöplerden
çıkan biyogazın kullanılması, bitkisel yağları ise örneğin motordaki
yanmada kullanılması yoluyla veya katı biyokütlesel yakıt elemanlarıyla
yeni uğraş alanları, iş sahaları yaratılabilir.
Örneğin hidrojeni
doğrudan biyokütleden elde etmek için son derece enteresan teknik
yöntemler var. Elde edilen hidrojen ise yakıt hücrelerinde elektrik ve
ısı üretimi için kullanılabilir.
Beşinci olarak, jeotermal enerjinin
Türkiye'de büyük bir geleceği olabilir. Isıtma amaçlı olarak Türkiye'de
dikkate değer ölçüde kullanılmaktadır. İzmir yakınlarında 35 MW gücünde
büyük bir santral kurulacak. Bu santral elektrik ve ısı üretecek; ısı
sadece ev ısıtmasında değil, seralarda, balık üreticiliğinde
kullanılarak tarımda yeni faaliyet alanları açılacak. Projenin maliyeti
yaklaşık 100 milyon marktır.
Atom santralına uyarlayacak olursak; bir
atom santralını böyle 30 projeyle, yani santral maliyetinin yarısıyla
ikame etmek mümkündür. Evleri ısıtmak yada başka şeyler için uranyum
veya petrol satın almanıza da gerek yok. Ayrıca atmosfere hiç
karbondioksit ve radyoaktif madde verilmeyeceği için, çevre açısından da
hiç bir sakınca taşımamaktadır



3. TÜRKİYEDE NÜKLEER
ENERJİ

3.1 TÜRKİYE'NİN NÜKLEER SERÜVENİ

Türkiye'de nükleer
santral yapmak isteyenlerin tek dayanağı, "Ülkenin yakın bir gelecekte
elektrik sıkıntısı" nedeniyle karanlıkta kalacağı iddiası. İddia eldeki
verilerle örtüşmüyor. Türkiye yenilenebilir enerji potansiyeli açısından
oldukça zengin bir ülke. Ancak yenilenebilir enerji kaynaklarının
çeşitliliğine rağmen devlet enerji yelpazesi içindeki rolünü resmen
kabul etmedi. Nükleer santral ihalesi tam bir "arapsaçı"na döndü. Bugün
yapılacak ihaleye katılanlar arasında Demirel'in "manevi evladı" Kamuran
Çörtük'ün patronu olduğu Bayındır Holding de Türkiye'de nükleer enerji
yanlıları, bir nükleer güç programı başlatma amacıyla bugüne kadar
birçok başarısız girişimde bulundu. 1965'te 300-400 MW'lık bir santral
kurulması girişimi, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve politik
koşullar nedeniyle gerçekleşmedi. Çalışmalar, 1976'da Akkuyu sahasına
Türkiye Atom Enerji Kurumu tarafından yer lisansı verilmesiyle
sonuçlandı ve hemen ertesi yıl inşaat için görüşmeler başladı. Ancak
hükümet tarafından şart koşulan yüzde 100 dış kredi, ilgili İsveçli ASEA
ATOM firması tarafından sağlanamayınca sonuç alınamadı. 1983'teki
ihaledeyse Alman KWU firması yüzde 100 dış kredi şartını kabul etmiş,
ancak hükümet anahtar teslimi yerine yap-işlet-devret modelini önermiş,
KWU bu modeli kabul etmemişti. Kanadalı devlet kuruluşu AECL de aynı
modeli prensipte kabul etti, ancak projenin finansmanına hükümet
garantisi istedi. Sinop'ta bir santral kurması için davet edilen General
Elektrik firması da, hem finansman sorunu hem de yer lisansı olmaması
nedeniyle projeden vazgeçti. Nükleer 'inadından' vazgeçmeyen Türkiye,
1993'te tekrar santrali gündeme getirdi.


3.2 FAY ÜZERRİNE
SANTRAL
Nükleer santralin insanlık için ölümcül sonuçları bir yana,
Akkuyu dendiğinde tartışılması gereken bir başka boyut da, santralin
aktif fay hattına yakın bir bölgeye yapılması. Akkuyu'nun sadece 20-25
kilometre güney doğusundan aktif olan Ecemiş Fay Hattı geçiyor. 1991
yılına kadar bölgenin aktif olmadığı iddia ediliyordu. Ancak, bu
iddiaların gerçeği yansıtmadığı, Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz
Bilimleri Teknolojisi Enstitüsü'nden öğretim üyeleri Sungu Gökçen,
Gilbert Kellıng, Atilla Uluğ, Nuran Gökçen ve Erdeniz Özel'in, 1991
yılında Alanya-Mersin kıyılarında yaptığı sismik araştırmalarla ortaya
çıktı. "Alanya-Mersin arası deniz bölgesindeki genç tektonik yapılar"
adıyla raporlaştırılan çalışmaya 1988 yılında başlayan akademisyenler,
Alanya-Mersin arasındaki deniz bölgesinde sismik ve deniz
jeolojisi-jeofiziği araştırmaları yaptı. Raporda, nükleer santral
yapılması planlanan Mersin Akkuyu'nun 20-25 kilometre güney doğusundan
geçen Ecemiş Fay Hattı'na ilişkin olarak, "Bölgenin doğusunda yer alan
alt basen, tuz domları büyüme faylarının yanı sıra kaymalarla
belirgindir. Çukurova Tersiyer Havzası'nın batı sınırını oluşturan
Ecemiş Fay'ı önceden bilindiğinin aksine günümüzde de aktiftir. Orta ve
batı teknotik üniteler ise, fayların yanı sıra, doğu-batı ve
kuzeydoğu-güneybatı uzanımlı normal faylar ve bindirmelerle
karakteristiktir" ifadelerine yer verildi. 4. derece deprem kuşağında
olduğu iddia edilen Ecemiş Fay Hattı'nın kuzey bölümü, Niğde
Üniversitesi'nde 28-30 Mayıs 1998 tarihlerinde yapılan atölye
çalışmasına katılan uzmanlar, bölgeyi 1. derece deprem bölgesi olarak
belirlemişti. En son çalışmalar bölgenin "riskli" olduğunu ortaya koysa
da nükleer enerji isteyenlere göre, bölge deprem riski ve fay hattı
açısından risksiz ve hatta "5. derece deprem bölgesi"nde. Ve bu
çalışmalarını da, 1972-1976 yıllarında Türkiye Elektrik Kurumu
tarafından yaptırılan bir araştırmaya dayandırıyorlar.


3.3
RİSKİ FELAKET GETİREN ENERJİ
"Birbirinden yüzlerce kilometre
uzaklıktaki Utah ve Arizona eyaletlerinin çiftçileri bile gökyüzünün
parlak bir ışıkla kaplandığını gördüler. Evlerin pencereleri sarsıldı.
Radyoaktif bulutlar ABD'nin üstüne bir çarşaf gibi yayıldı. Olayın
tanıkları, hatta onların çocukları bile tedavi edilemez hastalıklarla
boğuştular sonradan. Çok sayıda insan ve hayvan kanser olmuştu." Nevada
ve komşu eyaletlerin sakinleri 27 Ocak 1951'deki ilk nükleer denemeyi
böyle yaşadılar. ABD, o tarihten bu yana Nevada Çölü'nde 935 deneme daha
yaptı. O'nu diğer ülkeler takip etti. Ve bugün nükleer enerji
insanlığın karşısına çıkabilecek en büyük tehlikelerden biri haline
geldi. 2. Dünya Savaşı sırasında atom bombasının geliştirilmesindeki o
muazzam ve çılgın çabalar içinde doğan nükleer gücün, söylendiği gibi,
hiç de "barışçı bir amacı" olmadı. Tüm nükleer güç reaktör tasarımları
1950'lerdeki askeri tasarımlardan doğdu. Bir taraftan tasarımlar nükleer
silahlar için optimize edilirken, diğer taraftan denizaltıları işletmek
için yüksek güçlü tasarımlara gerek duyuldu. Bu çalışmalarda önemli
olan tek nokta var: Bunların hiçbirisi, sivil amaçlar için daha ucuz,
güvenli ve ekonomik tasarımlara yol açmadı. Sürekli vurgulanması gereken
ve asla unutulmaması gereken bir gerçeğin de bir kez daha
anımsanmasında fayda var: Nükleer enerji risksiz değildir. Ve gerçek
olan şey, insanlığın felaketle kur yaptığıdır. Nükleer endüstri, nükleer
enerjideki risk faktörünü değerlendirirken, daha çok riskin olasılık
yönü üzerinde durmayı yeğleyerek, sonuçlarını ise dikkate almıyor. Oysa,
risk yalnızca kaza olasılığı değil, olasılıkla kazanın sonuçlarının
toplamıdır. Nükleer enerjide, gerçeklerle örtüşmeyen bir başka iddiaysa,
bugün düşük dozdaki radyasyonun zararsız olduğudur. Birçok inceleme
sonucunda, düşük dozlardaki radyasyonun da sonuçlarının ağır olduğu
ıspatlandı. Bu yöndeki ilk tepki nükleer endüstrinin içinden geldi. 2
Şubat 1976'da, nükleer endüstrinin her düzeyinde toplam 56 yıllık iş
deneyimine sahip üç nükleer fizik mühendisi, iş güvencesi ve aylık maaşı
çok yüksek olmasına karşın istifa etti. Dale Brindenbaugh, Richard
Hubbard ve Gregory Minor, Atom Erkesi Ortak Komitesi görevinden istifa
gerekçelerini şöyle açıkladı: "General Electric'in Nükleer Güç Bölümü'ne
ilk katıldığımızda bu yeni teknoloji düşüncesi bizi oldukça
heyecanlardırmıştı. Hem günümüz insanlarına hem de gelecek nesillere
hemen hemen sınırsız, çekincesiz ve ucuz bir güç kaynağı bulunduğunu
düşünmüştük. Ancak bugün yanıldığımızı anlıyoruz. Nükleer endüstri, dar
bir uzmanlar çevresinin endüstrisi durumuna dönüştü. Bu uzmanların her
biri bu teknolojinin belli yanlarını geliştirip yetkinleştiriyor. Bu
uzmanlar, bu endüstrinin çevremize yaptığı etkilerden çok az bilgi
sahibidir. Biz istifa ettik; çünkü, yaşamımızı nükleer fizyon gücünün
gelişip yaygınlaşmasına adamış olmayı daha fazla haklı gösteremezdik. Bu
endüstrinin yaşadığımız gezegendeki yaşamı riske attığına inanıyoruz.
Kansere ve genetik mutasyona neden olduğu bilinen ve tüm dünyada nükleer
silah yapımına olasılık tanıyan plütonyum dev boyutlarda üretildiğinde
bu endüstride çalışmayı daha fazla haklı gösteremez." Bu üç mühendis
oldukça uzun itiraflarında, birçok şeyin yanı sıra, nükleer reaktörlerin
tasarımları sırasındaki yanlış ve eksikliklerin bile tek başına acı
sonuçlara yol açtığına işaret etmişlerdi: "Nükleer güç istasyonlarının
tasarım, yapım ve işlemleri sırasındaki eksiklikleri birleştirirsek, bu
güç istasyonlarında kazaların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Ancak nerede
ve ne zaman?" Nükleer güç, "temiz ve risksiz bir enerji" olarak
sunulduğu günden bu yana hep "öldürücü güç" oldu. Bu öldürücü gücün
etkisinin en yüksek noktada görüleceği alan ise nükleer reaktör kazası.
ABD böylesi feci bir kazayla 1975'te karşı karşıya geldi. Alabama
Eyaleti'nin Athens yakınlarındaki Brown's Ferry Atom Güç İstasyonu,
Amerikan nükleer endüstrisinin en kötü kazasına tanık oldu. Hava
kaçaklarını denetleme amacıyla mum kullanan iki mühendis oldukça yüksek
yanıcı özelliğe sahip olan ve yapıştırıcı olarak kullanılan poliüreten
köpükleri kazayla ateşe verdiler. Ateş, reaktörün işlemlerini ve acil
soğutma sistemini denetleyen kabloların plastik örtülerine hızla
yayıldı. Reaktörün soğutma sistemindeki su hızla düşerken, çalışanlar
çaresiz bir biçimde yangını izledi. Asıl önemlisi, bu kaza sonrasında,
birçok düzenleme ve güvenlik önlemlerinin çiğnendiği ortaya çıktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Nükleer Enerji Nedir ?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» NÜKLEER ENERJİ İLE ELEKTRİK ÜRETİMİ
» WWW nedir?
» Dry Box nedir?
» URL nedir?
» IP Rooting Nedir?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Online-Bilgi Yardımı :: Eğitim-Öğretim :: Kimya-
Buraya geçin: